Toplumsalın Dönüşümü...

Ahmet Yıldırım

18-08-2023 22:41

Toplumun en küçük yapı taşı aile olduğu ileri sürülür. Ancak birey, ailesinden aldıkları değer yargılarının yanında toplumdan da değer yargıları alır ve bu yargılarla bir şahsiyet, kişilik ve kimlik inşasına girişir. Bireyin muhatabı ister küçük bir grup olsun, ister bir mahalle, isterse olabildiğince geniş coğrafyaya hitap eden bir cemiyet olsun; fark etmeksizin ondan etkilenmektedir (Olumlu-olumsuz).  Birey homojen yapılardan etkilendiği kadar içinde bulunduğu yapının dışındaki; heterojen yapılarında etkisine açık bir durumdadır. Dar çerçevede etkilendiği gruplardan öz cevherini pekiştirirken daha geniş ve heterojen gruplara da açık durumda olduğu için şahsiyet inşasında bu yapıların da etkisi hiç azımsanamaz.

Temelde birey homojen grubun birçok özelliğini şahsiyetinde barındırmaktadır. Kendi yapısı içerisinde gayet dürüst, ahlaklı ve tutarlı bir görüntüye sahip iken daha karmaşık yapılara karşı daha tedbirli ve temkinli davranış sergileyebilmektedir. Birincil yapısında kendini güven ve emniyette hisseden birey,kendini diğer yapılar içerisinde çok daha dikkatli davranmak zorunda hisseder. Gayet karışık, çeşitli ve girift ilişkiler ağıyla örülü yapıya toplum diyoruz. Kendimizin ve ailemizin dışında var olan sosyolojik yapı da denilebilir.

Toplumlar siyasi, dini, iktisadi, sosyal vb. birçok kültürel tecrübelerden mürekkeptir. Uzun soluklu tecrübeler toplumsal hafıza denilen ortak davranışları pekiştirir. Toplum denilen kavram ortak bir amaç uğruna çabalayan, emek eden, dayanışan, belli hususlarda birlik ve beraberliği içselleştirmiş kolektif yapılardır. Genellikle kıtlık, savaş, afet vb. zor günlerde birlik ve beraberlik duygularının geliştiği, pekiştiğini ileri sürebiliriz. Tarih bu tür dayanışma örnekleriyle doludur. Toplum bu tür dayanışma örnekleriyle değer yargılarını her nesil, her dönem güncellemek kaydıyla yol yürümektedir. Her dönemin şartları ve imkânları farklı da olsa toplumsal çok hızlı dönüşemediği için önceki kuşağın değer yargılarına yakın tavırlar sergilemektedir.

Dönüşüm ister içerden gelsin, ister dışardan gelsin kültürel kodlar ve değer yargıları dönüşümün hızını azaltan unsurlardır. Özellikle zor dönemlerde ahlaki öğretiler ve insani değerler daha bir iş görmektedir. Zor veya zorluğun oranı toplumsalı birbirlerine yaklaştırıp dayanışmayı pekiştirme görevini üstlenmektedir. Zor dönemlerde dönüşümlerde daralmalar olmakla birlikte değer yargılarında genişlemeler yaşanmaktadır. Konfor ve rehavet dönemlerinde ise dönüşmede genişleme olmakta, ancak değer yargılarında sıkışmalar olmaktadır. Ekonomik krizler, afetler, savaşların üstesinden gelmek için maneviyat alanını genişletirken; rehavet dönemlerinde bencillik gelişim göstererek sosyolojik değişimler gelişim göstermektedir.

 Toplumsalın değer yargılarına ve dönüşüme karşı çekilme ve yakınlaşmaları genel itibarıyla kendiliğinden değildir. Toplum; şartların dayatmasına veya imkânların durumuna göre davranmaktan kendini kurtaramayacaktır.  Bu yönüyle toplum her dönem yönlendirmelere açık bir durum takınabilmektedir. Genel ilkedir zor dönemlerde maneviyatın kışkırtılması. Konfor ise bir çözümleme işlevi üstlenmektedir. Toplumun rahminde büyüyen birey bütün ömrü boyunca (özellikle 40’lı yaşlardan sonra) dayanışma örneklerine güzellemeler yapıp, özlerken tercihini dönüşümden, konfordan yana kullanacaktır.

Toplum (birey içinde geçerlidir) şart ve imkânlara göre tavır takınmaktadır. İçinde bulunulan şart ve imkânlara göre tavır sergileyen toplum maneviyat veya konfor hakkında sağlıklı değerlendirme iradesi gösteremez (otorite veya yönetim bu iradeyi zayıflatmak için elinden geleni yapacaktır).Her iki hususta (maneviyat ve konfor) toplumsal açısından açık bir yara olarak kalacaktır. Yöneten tarafından kışkırtılacak, tahrik edilecek alan ilk etapta bu iki kavramdır. Hangi kavramın gündem edileceği, tahrik edileceği içinde bulunan dönemle alakalıdır. Bu konularda toplum irade gösteremez. Gösterebilmesi için toplumun bir söylem üretmesi gerekir ki; ilkesel olarak söylem üretmek bireyseldir. Toplum üretilen söylemin etki alanını genişletir. İradesini sahaya süremeyen toplum otoritenin ileri sürdüğü şart veya sağladığı imkânlara göre bir tercih geliştirecektir. Bu haliyle toplum elindeki gücünden vazgeçerek gücünü otoriteye tevdi etmek durumunda kalacaktır. Elde ettiği bu güçle otorite; toplumu istediği şekilde ve yönde kışkırtabilecektir. Kitleler, yığınlar kışkırtılabilir, ancak toplum topyekûn kışkırtılamaz. Eğer kışkırtılabiliyorsa artık sözünü ettiğimiz şey toplum değildir.

Günümüz dünyasında toplumdan söz edilebilir mi? Bir yapının topluluk ve toplum olması için ortak bir payda da buluşması ve ortak dert, kaygı ve değer yargıları için emek ve çaba göstermeleri gerekir. Ortak amaç uğruna birlik ve beraberlik emaresi göstermesi gerekir. Dayanışma ve eylem birlikteliğinin olması gerekir. Toplumun her bireyinin kendi derdine düştüğü, her koyunun kendi bacağından asıldığı bir durumda toplumdan söz edilebilir mi? Sürekli bir çatışma halinde olan, kamplaşmış, fanatizmin kol gezdiği bir ortamda toplumdan söz edilebilir mi? Birinin yekdiğerini kınadığı, yerdiği, galiz söylemlerle itham ettiği, hatta yargıladığı bir yerde toplum olur mu?

Son yıllarda maalesef inşa edilmiş, planlanmış, üzerinde birçok strateji ve taktiğin uygulandığı niceliksel bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu durum ülkemize has bir durum değildir. Kazan – kazan ilişkisi içerisinde hareket eden ülke yönetimleri halklarını istedikleri şekil ve yöne doğru kışkırtmaktadır (örneğin seçim öncesinde Yunanistan ile nerede ise savaş durumuna gelinmişti, fakat şimdilerde yönetimler birbirlerine güzellemeler yapmaktadır. Çünkü her iki ülkede de seçimler vardı). Kışkırtılmalara açık kurgulanmış niceliksel yapının varlık sebebi konfordur. Konfor isteği, toplumu aline eden, yabancılaştıran, dönüştüren en önemli argümanlardandır. Varlığını konforla bütünleştirerek ispat etmeye çalışan kitle kendisi olma fırsatını ciddi manada kaybetmiştir. Üstüne üstelik kaybettiği sadece bu da değildir, değer yargılarını, kültürel mirasını, ahlaki özelliklerini, gelenek ve örfünü hülasa mecrasını da kaybetmekle karşı karşıyadır. 

Kışkırtmalarla kurgulanmış niceliksel yapı bu yönüyle ciddi bir tehdide dönüşebilir. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisinin bakış açısına sahip olmayan her kim olursa olsun kaybetmeye mahkûmdur. Velev ki canı, ciğeri olsun farklılıkları imha etmekten çekinmeyecektir (Kedinin yavrusunu yemesi gibi).  Kitle bu yöndeki gücünü kışkırtılmaktan ve kendi kendini motive etmesinden almaktadır. Galeyana gelen kitle önüne çıkanı sürükleyen bir sel gibidir. Toplumun; kitleye dönüşmesi de toplumsal bir afettir. Her afetin yıkım gücü olduğu gerçektir. Bu noktada kitle afetine maruz kalan adalet, merhamet, muhakeme, liyakat, tefekkür, irfan, hak, hukuk, güven, emniyet gibi insani değerlerdir. Kitle tüm bu ahlaki değerleri gayet cesur şekilde ayakaltında çiğneyerek ilerleme gösterecektir. İlerledikçe ve kendisine alan attıkça hâkimiyeti pekişecektir.   Kurgulanmış kitlenin organizeli hareket edeceği de asla unutulmamalıdır.

Toplum; tarih boyunca daha kolay yönetmek, el altında tutmak amacıyla kurgulanmış, kışkırtılmış ve algılarıyla oynanmıştır. Sadece günümüz dünyasına ait bir durum değildir. Dün sihirbaz denilen günümüzde ise toplum mühendisi, trol denilen gruplar eliyle küçük bir azınlık her daim toplumu niceliksel bir yapıya dönüştürme çabası içerisinde olmuştur. Bu durum toplumun kendini yönetilen olarak konumlandırmasından ve bu yönde tavır takınmasından kaynaklanmaktadır. Her boyutuyla yönetenden daha güçlü olan toplum, iradesini ters yönde tahakkuk ettirmiştir.Toplumun bu özelliğini bilen yöneten, iktidara geldiğinde elbette bu felsefeyle hareket edecektir.

 

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... 01-01-1970 03:00 Küresel İntifada Mı? 01-01-1970 03:00 Son Kaçış Rampası... 01-01-1970 03:00 Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! 01-01-1970 03:00 Dönüşerek Olgunlaşmak ! 01-01-1970 03:00 Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek 01-01-1970 03:00 Doğru ve Gerçekliğe Dair... 01-01-1970 03:00 Z Kuşağı Kimin Çocukları? 01-01-1970 03:00 Arabesk İçimizde Bir Yaradır... 01-01-1970 03:00 Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık 01-01-1970 03:00 Var Mısın? 01-01-1970 03:00 Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. 01-01-1970 03:00 Bir Mücadele İnsanı 01-01-1970 03:00 Corona Morona?* 01-01-1970 03:00 Ademoğlu Ve Haram Lokma * 01-01-1970 03:00 Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... 01-01-1970 03:00 Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt 01-01-1970 03:00 Panoptikon Mahpusları 01-01-1970 03:00 Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. 01-01-1970 03:00 Biz Kopya Değiliz. 01-01-1970 03:00 Gerçeğin Sessiz Çığlığı 01-01-1970 03:00 Zamanın Telaş Kurbanları.. 01-01-1970 03:00 Histerik Kişilikler Ve Kerbela 01-01-1970 03:00 Olmadan Ölünmüyor. 01-01-1970 03:00 Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? 01-01-1970 03:00 Gençlere Neden Kızıyoruz? 01-01-1970 03:00 Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. 01-01-1970 03:00 Bir Şey Olabildik Mi? 01-01-1970 03:00 Ümmetten Ulusa... 01-01-1970 03:00 Düşünce Ekmek… 01-01-1970 03:00 Referanduma Dair... 01-01-1970 03:00 Korku Üzerine.... 01-01-1970 03:00 Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? 01-01-1970 03:00 Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... 01-01-1970 03:00 Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... 01-01-1970 03:00 Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. 01-01-1970 03:00 Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… 01-01-1970 03:00 Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. 01-01-1970 03:00 Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? 01-01-1970 03:00 Merhamet Ölmesin... 01-01-1970 03:00 Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. 01-01-1970 03:00 Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. 01-01-1970 03:00 Darbe Sonrası Değerlendirme… 01-01-1970 03:00 Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** 01-01-1970 03:00 Aslına Rücu Et Ey İnsan. 01-01-1970 03:00 Gettolaşıyor muyuz? 01-01-1970 03:00 Bize Ne Oluyor? 01-01-1970 03:00