DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Ahmet Yıldırım
Ahmet Yıldırım
Giriş Tarihi : 25-09-2020 06:14

Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?..

Modernitenin yaşamımızda alanını genişletmesiyle birlikte hem bireysel hem de toplumsal ölçekte muazzam bir dönüşüm gerçekleşmektedir. Ekonomiden siyasete, siyasetten sosyal ve kültürel yaşama, dahası dünyaya bakış açılarında ciddi değişmelerin olduğunu artık net bir şekilde görmekteyiz. Seküler ve konformist yaşam tarzının ruhlarımızı esaret altına aldığı bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir ortamda maalesef Hakikatten söz edemiyoruz. Yaşamımızı hakikatten ziyade gerçeklerle sürdürme durumunda kalmaktayız. Mesele gerçeklik meselesini dönüşünce her kişi ve kurumun kendine dair bir gerçeklik oluşturduğunu görüyoruz. Hakikatten neşet eden gerçeklik algısı yerine konformist ve seküler yaşam kaygısının dayattığı gerçeklikle yolumuzu aydınlatıyoruz. Dolayısıyla gündelik yaşamımızın içerisinde hakikat bulunmamaktadır. İddialı olacak, fakat çoğumuzun yaşamında hakikatin izleri dahi silinmiş durumda. Her gerçekliğe meşruluk kazandırma hastalığı Hakikati kamufle eden bir örtüdür. 

Malumunuz Hakikat, Hak kökenlidir. Hak ise dün de, bugün de ve yarın da değişmeyendir. Yani şartlara, ortama, zamana göre değişiklik göstermeyendir. Söz konusu değişiklik olmadığı için mutlaktır. Üstelik El-Hak  esmaül Hüsnadandır. Hakikat; El-Hak’ın görünen, görünmeyen alemdeki yansımasıdır. Geçmişte hem bireysel hem de toplumsal bu yansımalara dikkat edilir, yaşam tarzını bu yansımalara göre şekillendirilirdik. Ancak özellikle son on yıllarda bu düşünce yapısı gerçeklik algısıyla yer değiştirdi. Hakikati terk eden kitleler kendi gerçekliklerinin ardından gitmeye başladılar. Hak ve hakikate dair uyarıları kulak arkası edip gerçekliklerini meşrulaştırmak kaydıyla yaptılar bunları. Hak ve Hakikate dayanan gerçeklik illüzyondan başka bir şey değildir. Toplumların bireysel bağlamda modernitenin ağına düştükleri yer bu nokta olsa gerekir.

Toplumumuzun ekseriyeti bu illüzyonist bakış açısının pençesinde halüsinasyonlar görmeyi tercih etti. İktidar ve siyaset bu bakış açısının gelişmesi, yaygınlaşması ve pekişmesi için elinden geleni yapmıştır. Bilaisteyenin ötesinde toplum hissettirilmeden bu bakış açısına icbar edilmiştir. Toplum ise yaşadığı kimi olumsuz tecrübeleri izale edileceği düşüncesine kapılmıştır. Verilmek istenen düşünceyi içselleştirdikçe toplum küreselleşmenin kucağına itilmiştir. Cüneyt Zapsu 2018 Dawos’ta verdiği demeçte özgür düşünebilen son neslin biz olduğumuzu ve bundan sonra özgür düşünen bireylerin/toplumların azalacağını ifade etmişti. Geldiğimiz yer bir eşiği geçebilme noktasıdır. Bu eşik geçildiğinde (ki z kuşağı geçti, progest kuşak entegre ediliyor) ulusallıktan, bağımsızlıktan, özgürlükten söz edilemeyecektir. Z kuşağı fikirsel olarak küresel vatandaş olmaya çoktan razı. Bu gençlerin sınırların olmadığı, kutsalların ayak bağı görüldüğü, değerlerin çağdışı ve gereksiz görüldüğünün ifade edildiği, bunun yanında zengin olma hayallerinin kurulduğu, farklı ülke vatandaşlığının arzulandığı, konfor müptelası, lüks araba takıntılı böylesi bir yaşamı (küresel vatandaş olma) içselleştirdiğini hepimiz görüyoruz. Görüyoruz da neden tepki vermiyoruz? Çünkü bizde bu fikrin doğru olduğunu düşünüyoruz!. Hatta teşvik ediyoruz. Daha da ileri gidip “Bu tür şeyler neden bizim zamanımızda yoktu? Bizim suçumuz neydi? dahi diyebiliyoruz”. Küresel baronların projelerini gerçekleştirmek amacıyla seferber ettiği ekonomik görünümlü para politikaları bu işin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Toplumların ulusallıktan uzaklaşıp küresel vatandaş olmaları için ellerinde gelen tüm gayreti! ortaya koymaktadırlar.

Geldiğimiz yerde çatışık, karışık ve huzursuz bir yaşamımız var. Toplumun geneli bunalımlı bir görüntü vermektedir. Küreselleşmenin dayatmaları ile ulusallıktan taşıdığımız kültür ve kutsallarımız arasında sıkışmış durumdayız. Bu durum agresiflik ve gerginlik olarak bize yansıyor. Çatacak yer arıyoruz. Çünkü yaşadığımız kendi gerçekliğimiz değil. Taşımaya çalıştığımız kişilik ve karakter aidiyet duyduğumuz kültür kodlarının şekillendirdiği karakter  ve kişilik değildir. Sentez kişiliğin kalıpları giydirilmek isteniyor. Fıtratımızdan taşıdığımız değerler yanlış yola girdiğimizi haykırırken gerçekliğimiz girdiğimiz yolun doğru olduğuna yemin etmektedir. Çok gerginiz. Ve rahatlamaya, dinlenmeye, dinlenilmeye,  muhatap alınmaya ihtiyaç duyuyoruz. Küresel baronların yerel politikaları bu ihtiyacı gidermek amacıyla açık kapılar bırakıyorlar.

Bu açık kapılar aracılığıyla toplum bir yandan yeni sürece entegre edildiğini hissetmiyor, bir yandan kitleleşmenin neticesinde yönetim mekanizmasından tamamen kopup iradesini otoriteye ciro ediyor diğer yandan ise sistem kaynaklı öfkesini, kızgınlığını sistem yerine farklı bir mecraya yöneltiyor. 

Bu açık kapılardan iki tanesini sayabiliriz;

- Kadın programları (her türü): 

Bu programlarda toplumun önem ve değer verdiği konular işlenir. Mesele kadın, aile, mahremiyet, toplumsal ahlak, yaşama hakkı vb. gibi. Ancak bu programlar bu değerleri geliştirmek, yaygınlaştırmak ve pekiştirmekten ziyade çözmek için vardırlar. Ekrana taşınan vakaların hepsi sorunlu, çarpık aile ilişkileri, komşuluk ilişkileri, akrabalık ilişkilerinin ürünü olan olaylardır. Kim, kimi nasıl, nerede, ne biçimde aldatmış? Kim, kimin karısına/kocasına nasıl  göz koymuş ve onu ayartmış? Bilmem hangi sebepten dolayı kim, kimin canına kıymış? Bir tarafından fuhşiyat akan  bir görüntü. Diğer yandan fecaat arz eden görüntüler. Ekran başında ise bu görüntü ve görüntüyü icra edenlere yapılan hakaretler, küfürler, eyvahlar. Biz nasıl bir toplum olduk serzenişleri. Bu programların derdi toplumun bu hale dönüşmesi değildir. Sağlıklı bir nesil, toplum inşa etmek de değildir. Öyle olmuş olsaydı bir günden bir güne onca güzel evliliklere, güzelliklere imza atan aile örneklerini de ekrana çıkarmaları gerekirdi. Bu programların derdi toplumun çözülüşü ve çöküşünü, sentez kişiliği içselleştirmelerini hızlandırmaktır. Bizler ekran başında bu olaylara bir yandan kızıp öfkelenirken diğer yandan bu olaylar yaygın bir şekilde tvlerde sahnelenerek toplum nezdinde meşrulaştırma görevini de icra etmektedir. Toplumun acısını ekranlara taşıyoruz söylemi küresel sosun ötesinde bir şey değildir. Kimsenin acısı yok. Resmedilen konularda muhatapların bu sapık ve çarpık ilişkilerden keyif alarak yaptıkları ve bu işlerden memnun oldukları görülüyor. 

- Açık Oturumlar:

Birçok kanalın gündemi takip eden günceli konu edindiği tartışma programları var. Bu programların amacı toplumu gündem edilen konular hakkında bilgilendirmektir. Konu enine boyuna tartışılarak ekran başındaki insanlar konu hakkında bilgilenmiş oluyorlar mı? Peki, bunca bilgi bombardımanına muhatap olan seyircinin (İzleyici demiyorum) eline geçen nedir? Karar mercileri sanki oturuma katılan konuklarmışçasına hararetli, sert (hatta yeni trend stüdyoyu terk etme) tartışmalarda nihai bir sonuç çıkmakta mıdır? Seyirci bu işin neresindedir? Merkezi otorite bu tartışmalara göre mi karar almaktadır? Bu platformlarda (konuşan, tartışan toplum istiyoruz!) toplumun hangi derdi çözüme kavuşmuştur? Öyle ise bunca tv sahipleri bu programları neden yüksek meblağlar ödeyerek icra ederler (Her programdaki konukların aynı şahıslar olması da ayrı bir garabet)? 

Bu programlar niçin vardır öyleyse? Bu programlar vardır, çünkü toplum bu programlar vesilesi ile rahatlar. Açık kapı olarak ifade etmeye çalıştığım bu programlar rahatlama seanslarının yapıldığı arenalardır. Merkezi otorite bu programlara asla ilişmez. Tam tersine direkt veya endirekt destekler. Çünkü toplum konuşmaktadır, tartışmaktadır. Ne konuştuğunun ne kıymeti vardır (Sanki derin felsefi, edebiyat, ilahiyat, sosyolojik çıkarımlar konuşuyoruz). Yönetim asıl gündemi kör noktaya çekindiği için toplum yönetimin aksaklıklarından, sorunlarından ve gerçekliklerinden ziyade ekranlara çıkarılan, alenileştirilen bu konular üzerine yoğunlaşır. Konuşulan bu konular hem tehlikeli olmadığından cezai sorumluluk endişesi taşınmaz hem de zaten yanlış teyit edildiği için (toplum, genel ahlak tarafından mahkum edilmiştir) olayı yapana istediği kadar sesini yükseltebilir. Hatta sövebilir. Kimse de sesini çıkarmaz, bilakis toplumsal duyarlılık artıyor diye teşvik edilir. Bir açık oturumdaki konuklardan birinin ekran başındaki bir seyircinin fikrine yakın düşünceler ifade etmesi seyirciyi rahatlatan bir duruma dönüşür. Seyirci kendini konukla bütünleştirerek deruni bir zevk alır. 

Toplum bunları konuşurken yönetim mekanizması kafasında tasarladığı yöntemleri sorunsuz, tepkisiz yerine getirecektir. Bugün toplumların kitleselleştirildiklerinden dolayı bir ağırlıkları, ciddiyetleri kalmamıştır maalesef. Dolasıyla suni gündemlerle muhatap kılınıyorlar. Bu işin çözümü yazının içinde mündemiçtir. 

NELER SÖYLENDİ?
@
Ahmet Yıldırım

Ahmet Yıldırım

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... Küresel İntifada Mı? Son Kaçış Rampası... Toplumsalın Dönüşümü... Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! Dönüşerek Olgunlaşmak ! Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek Doğru ve Gerçekliğe Dair... Z Kuşağı Kimin Çocukları? Arabesk İçimizde Bir Yaradır... Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık Var Mısın? Bir Mücadele İnsanı Corona Morona?* Ademoğlu Ve Haram Lokma * Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt Panoptikon Mahpusları Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. Biz Kopya Değiliz. Gerçeğin Sessiz Çığlığı Zamanın Telaş Kurbanları.. Histerik Kişilikler Ve Kerbela Olmadan Ölünmüyor. Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? Gençlere Neden Kızıyoruz? Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. Bir Şey Olabildik Mi? Ümmetten Ulusa... Düşünce Ekmek… Referanduma Dair... Korku Üzerine.... Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? Merhamet Ölmesin... Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. Darbe Sonrası Değerlendirme… Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** Aslına Rücu Et Ey İnsan. Gettolaşıyor muyuz? Bize Ne Oluyor?
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA