DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Ahmet Yıldırım
Ahmet Yıldırım
Giriş Tarihi : 07-06-2018 11:24

Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli?

Hepimiz aynı evrenin parçasıyız, ama hiçbirimiz aynı dünyanın insanı değiliz.

Yerküre üzerinde ve gök kubbe altında hepimiz bir varlık olarak yer alırız. Biz, insanları (hatta diğer canlıları bile) bir arada tutan birkaç etken vardır; bunların başında zaman (tarih) ve mekân (coğrafya) gelir. Hatta en genel manada insanları bir arada tutan sadece bu iki etkendir. Yaşadığımızı belgeleyen en büyük iki etken: tarih ve coğrafya. Yaşamdan söz ediyorsak, yaşadığımızdan bahsediyorsak bu iki etken muhakkak var olmalıdır. Yaşadığımız bir zaman ve mekan yoksa yaşadığımızı belgeleyecek durumda değiliz. Çünkü ne zaman ve nerede gibi en asli sorulara cevabımız yok demektir. Bizler (insanlar) yer küre üzerinde 6-7 milyar insan topluluğu olarak varız ve yaşamaktayız. Zaman (tarih) MS. 2018 ve coğrafya ;yerküre… Ve bizi bekleyen bir seçim…

Bununla birlikte aynı zaman dilimini paylaşmamıza ve aynı mekânda bulunmamıza rağmen, bu aynı dünyaları paylaştığımızı, aynı dünyaların insanı olduğumuz göstermez. Aynı evren, aynı ülke, aynı il, aynı ilçe, aynı köy, aynı ev, aynı dil, aynı ırk, aynı cinste olmamıza rağmen çok farklı dünyaların insanlarıyız. Bir evin çatısının altında dahi (4 kişilik bir aileyi düşünürsek) farklı dünyalarda yaşayabilmekteyiz. Aynı anne-baba, aynı ev, aynı eğitim, aynı ahlak – terbiye, aynı örf-anane, aynı okul vs. bütün bu benzerliklere rağmen bizler herhangi önemli önemsiz bir konuda bile çok farklı düşünceler ortaya koyabiliriz. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: insan sayısı kadar dünya vardır. Farklı bir deyişle her Âdem bir âlemdir. Evin çatısı altında elinde kumanda tv’de zaplayan baba, el örgüsünü işlemekte olan anne, bilgisayar başında sörf yapan evin genç kızı ve cep telefonuyla mesajlaşan evin oğlu…  Bunların hangilerinin dünyaları aynı dersiniz. Bunlar hangi âlemin insanları dersiniz. Ortada bir gerçek varsa o da: hiçbiri aynı dünyayı yaşamıyor ve aynı âlemde değiller. Bilmiyorum beklide Rabbimizin Fatiha suresinde ifade ettiği âlemler olgusu böyle ifade edilebilir. Zira âlemleri saymaya kalktığımızda: insanlar, cinler, hayvanlar, bitkiler alemi gibi çok kısır kalacak kadar alem sayabiliriz. Fakat bizim toplum dilinde Hz. Peygamberimize (sav) atfedilen 18.000 alemin efendisi olgusunu ve fatihada yer bulan alemler olgusunu nasıl izah edebiliriz? Bu izahı güç olan durum içerisinde insanların zaman ve mekandan bağımsız bir şekilde yaşayabilmeleri de mümkün görünmektedir. Nefes alıyor veriyor olmak yaşadığımızı göstermez, bilakis sadece hayatta olduğumuzu gösterir. Hayatta olmak ve yaşıyor olmak ise farklı kavramlardır. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde bizden 1400 küsur yıl önce Hz. Peygamberimizin getirmiş olduğu mesajın müntesipleri olmamız bunun göstergesidir diye düşünüyorum. İnsanın içinde bulunduğu alemi en güzel ifade edenlerden biri olan Menuçehri,* kendi alemini şu şekilde yansıtır

Biz şarap, kebap ve rebab ehliyiz

Ne iyi! Şarap da var kebap ve rebab** da!

Ata ıslık çalmadıkça su içmez

Ne insan attan aşağı kalır ne şarap sudan

İfade etmek istediğim bizler hangi âlemin insanıyız. Bunun cevabı ise yaşadığımız yaşantıyla açıklanabilir; hayatla değil. Burada geçen yazımıza da atıf olsun diye Hz. Adem’in (a.s) iki oğlunu zikretmemizde fayda var. Kısmen anlattığımız kıssayı İslam ulaması genelde cinsiyet sebebi ile meydana gelmiş gibi ifade ederler ki, bunun eksik ve gereksiz bir yaklaşım olduğunu ifade etmek isterim. Birçok ortaklıklarına, benzerliklerine rağmen ikisinin de ayrı âlemlerin insanları olduklarıdır. Biri haram lokmanın çocuğu iken, diğeri tövbenin çocuğudur. Biri gücünü tevhid, adalet, hak, ahlak, aşk, irfan, istikamet, erdem, cömertlik, cesaret, hamiyet,  güzellik, şecaat, özgünlük, özgürlük,  tevazu, itaat, kulluk ve onurdan alırken; diğeri çirkinlik, kötülük, tuğyan, sömürü, gasp, yalan, korkaklık, cimrilik, kölelik, iftira, esaretten alır.

Rabbimiz insanlık tarihinin başlangıcında yaşanan bu olay ile insanlığın tüm tarihini özetlemektedir. Bu iki karakterin insanlık tarihi boyunca var olacağını, yeryüzünde meydana gelen kavgaların, savaşların bunların kavgası ve savaşı olduğunu, olayların bu karakterler etrafında gelişeceğini vb. ifade eder. Adeta bizlere seçme duygusunu verir Rabbimiz. Aklı yerinde olan her insan bu tercih ile baş başa bırakılarak; hangi alemin insanı olması gerektiği öğretilir. Bu minvalde Rabbimiz Bakara Suresi 256. ayette insanoğlunu iki yolun başında bırakarak bir seçim yapmasını istemektedir. Yani “Dinde ikrah yok, rüşd, dalâlden cidden ayrıldı, artık her kim tağuta küfredip Allaha iman eylerse o işte en sağlam tutmağa yapışmıştır, öyle ki onun için kopmak yok, Allah işidir, bilir” ayetiyle bir hiç olan insanoğlundan bir şey olmasını istemektedir.

Henüz bu yolun başında bulunan varlığa şudur veya budur gibi bir sıfat izafe edilemez. Hatta insan bile denilemez, çünkü henüz insani özellikleri mevcut değildir. Sunulan iki yoldan birini seçerek ancak bir vasıf, özellik, sıfat kazanacaktır. İnsan bu iki âlemden birini seçerek kendini bulacaktır. Evet, bu iki yolun başında bulunan varlık seçime gidecek ve şahsına yakın gördüğü yolu kendine istikamet edinecektir. İnsanın yaptığı bu seçim onun varlık yokluk tercihidir. Seçtiği yol onun hayat bulması veya ölmesi ile eş anlamlı olacağından hayat memat meselesindedir. Bu seçim Habil Kabil seçimidir. Bu seçim yaşadığımızın, varlığımızın, özgünlüğümüzün, diriliğimizin, geleceğimizin göstergesi olacaktır. Bizler bu seçimle tevhidi, adaleti, hakkı, ahlakı, aşkı, irfanı, istikameti, dik duruşu, Âdemlikten Adamlığa geçişi, erdemi, cömertliği, cesareti, hamiyeti,  güzelliği, şecaati, özgünlüğü, özgürlüğü,  tevazuu, itaati, kulluğu, onuru veya çirkinliği, kötülüğü, tuğyanı, sömürüyü, gaspı, yalanı, korkaklığı, cimriliği, köleliği, iftirayı, esareti oylayacağız. Bizler bu seçim ile Habil olmayı veya Kabil olmayı oylayacağız ve hangisinin yanında yer almamız gerektiğini ortaya koyacağız. Bu seçimler önemli, çünkü nasılsanız öyle yaşayacak ve öyle haşredileceksiniz diyen bir kitap ve bir Peygambere sahibiz. Bu seçimlerde kimin kazandığı önemli değildir, zira bu seçimin kazananı her halükarda Habil’dir. Bu seçimde yenilgi bizim için zafer olacaktır. Seçimimizi Habil’den yana yaparsak eğer; bize kayıp, ziyan, hasret, nedamet, ümitsizlik vs. yoktur. Habil’i oylarsak, Habil elimizden tutup özgür, özgün, adil, hakkın hâkim olduğu tertemiz bir dünyaya bizi iletecektir.

Ey Habil bizler her şeyiyle (tüm imkânlarıyla) seni oyluyoruz. Senin kazanman için elimizden gelen ne varsa ortaya koyarak senin yolunda mücadele edeceğiz.

Ey Habil biz biliyoruz ki bu seçimleri kazanman bizim de kazandığımızın göstergesi olacaktır.

Ey Habil ben oyumu senden yana kullanıyorum, bu seçimi kazanmanı istiyorum.

Ey Habil bu seçimleri sen kaybedersen ben yaşayamam, pişmanlık, hasret, keder, zarar ve özlem peşimi bırakmayan, beni bir gölge gibi takip eden etkenler olacak bunu biliyorum.

Ey Habil bir kez de ben seni öldürmeyeceğim, canına kast etmeyeceğim, kanında elim olmayacak, ben Kabil olmayacağım; hem senin kazanmana vesile olacağım hem ben kazanacağım.

Ey Habil kanının, canının Kabil’e yüklemiş olduğu o acziyeti, o pişmanlığı ben yüklenmeyeceğim.

Ey Habil yaşamın her merhalesinin bir seçim olduğunu senden öğrendim ve kardeşim Kabil’den Adam olmayı öğrendim.

Ey Habil sen benim kurtuluşum, özgürlüğüm, hürriyetimsin. Ey Habil sen Kabil’e muhtaçsın ben sana…

Ve Kabil, ömrünce gülmeyen yüzün yine gülmeyecek. Sevinemeyeceksin ey Kabil. Herkesin hor ve hakir gördüğü, çocuklarının bile lanetlediği biri olarak yaşamaya devam edeceksin. Bir kez daha sana tattıracağım yenilginin acısını, bir kez daha üzüleceksin. Yaşadığın o acziyeti, bir kuşa olan muhtaçlığını bir kez daha tadacaksın. Bu seçimleri kazanmayacaksın Kabil. Güçsüzlüğü, zayıflığı güç gibi göstermene müsaade etmeyeceğim. Sen kaybetmeye mahkumsun…

EY HABİL BEN OYUMU SANA VERİYORUM.

Not: Söz konusu ettiğimiz seçimin yaşayacağımız seçim ile bir alakası yoktur. Lütfen yanlış anlaşılmasın.

NELER SÖYLENDİ?
@
Ahmet Yıldırım

Ahmet Yıldırım

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... Küresel İntifada Mı? Son Kaçış Rampası... Toplumsalın Dönüşümü... Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! Dönüşerek Olgunlaşmak ! Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek Doğru ve Gerçekliğe Dair... Z Kuşağı Kimin Çocukları? Arabesk İçimizde Bir Yaradır... Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık Var Mısın? Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. Bir Mücadele İnsanı Corona Morona?* Ademoğlu Ve Haram Lokma * Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt Panoptikon Mahpusları Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. Biz Kopya Değiliz. Gerçeğin Sessiz Çığlığı Zamanın Telaş Kurbanları.. Histerik Kişilikler Ve Kerbela Olmadan Ölünmüyor. Gençlere Neden Kızıyoruz? Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. Bir Şey Olabildik Mi? Ümmetten Ulusa... Düşünce Ekmek… Referanduma Dair... Korku Üzerine.... Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? Merhamet Ölmesin... Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. Darbe Sonrası Değerlendirme… Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** Aslına Rücu Et Ey İnsan. Gettolaşıyor muyuz? Bize Ne Oluyor?
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA