DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Ahmet Yıldırım
Ahmet Yıldırım
Giriş Tarihi : 30-09-2021 11:26

Z Kuşağı Kimin Çocukları?

Son yıllarda hepimizin dilinde pelesenk olmuş bir kavramdır Z kuşağı. Üstelik nedendir, çok bilinmez hep olumsuzlukla anılmaktadır. Yokluk görmedikleri, rahat oldukları ve rahat yaşamayı sevdikleri, ukala oldukları, sınırlarını bilmedikleri, anlayışsız oldukları, saygı meselesini çok umursamadıkları, özgüvenlerinin yüksek olduğu, hadsiz oldukları, düşünmeden konuştukları, mevcut durumdan hep rahatsız oldukları vb daha birçok olumsuzluklar sayılmaktadır.  Bu sebeple önce Z kuşağı kavramının ne olduğu ve nereden çıktığına bakalım isterseniz.

ABD’de yayınlanan USA Today gazetesi 2012 yılında online olarak okuyucularından Milenyumdan sonrası kuşağın ismi için bir yarışma düzenledi. Önerilen birçok kavramdan biri de Z Kuşağıydı. Her ne kadar 2000 yılından sonra doğanlar için bu kavram kullanılsa da 1990’ların sonlarında doğanları da kapsıyor.

Konuyla ilgili Wikipedia’dan bazı bölümler paylaşmak istiyorum; Oxford Learner's Dictionaries, Z kuşağını 90'ların sonu ile 2010'ların başı arasında doğmuş bir grup insan olarak tanımlıyor. Psikolog Jean Twenge, Z Kuşağını 1995 ve 2012 yılları arasında doğanları iGeneration olarak tanımladı.

 Pew Araştırma Merkezi, 1997 yılını Z Kuşağının başlangıç yılı olarak belirleyerek, bu tarihi yeni teknolojik gelişmeler ve sosyo-ekonomik eğilimler gibi farklı biçimlendirici deneyimler ve 11 Eylül saldırılarından sonrası bir dünyada büyümek için seçti. Pew, Z Kuşağı için bir bitiş noktası belirtmedi, ancak 2012'yi 2019 yılındaki raporları için geçici bir bitiş noktası olarak kullandı. The New York Times, The Wall Street Journal, PBS ve The Washington Post dahil olmak üzere birçok büyük medya kuruluşu Pew'in tanımını alıntıladı. Brookings Enstitüsü, Z kuşağının 1997 ile 2012 yılları arasında doğduğunu belirledi. Amerikan Psikoloji Derneği, Z kuşağını 1997 yılından itibaren doğanlar olarak tanımlıyor.

Bu paylaşımı yapmamdaki gaye bir söyleme sahip iseniz muhatabınız hakkında bir yargıda bulunabilirsiniz. Yargıda bulunmak muhakkak sizi güçlü kılar. Ve zayıflar güçlüleri taklit etmekten kendilerini alamazlar. Batı kendini böyle konumlandırıyor (bu konuda haksız da değil). Yani kendi toplumları da  dahil tüm toplumlar için bir yargıda bulunabiliyor. Bu hakkı kendinde görebiliyor! Yargıda bulunabiliyor, çünkü bir söyleme sahip. Herhangi bir yargıda bulunabilmek için öncelikle patenti size ait bir fikrinizin olması gerekir. Bu fikri sağlıklı bir şekilde söyleme dönüştürmek zorundasınız. Söyleme dönüştürülen fikir piyasaya sürülmeden önce tüm olasılıkları düşünülür; eksikleri giderilir, fazlalıkları törpülenir; sonrasında ise toplumların tartışıp gündemlerini saptırtmak amacıyla piyasaya sürülür.

Olayı somutlaştıracak olursak bir mimarın aklındaki bir fikri önce söyleme, ardından projeye, daha sonra binaya dönüştürmesi ve o yapılarda ikamet edecek veya çalışacak insanların yaşam formlarını şekillendirmesidir. Daha açık olacak olursak apartmanı yapan, orada nasıl yaşayacağınıza da karar verir. Ancak bu karar verme meselesi öyle ustalıkla gizlenir ki muhatap bunu kendisinin öyle inanıp, öyle davrandığını düşünür. Peki, işin bu yönü neden gizli tutulur? Elbette sizin, bizim vs kendimizi bir şey zannetmemiz için, yani benliğimizi şişirip bir işe yaradığımız, kararlarımızı kendimizin verdiği hissini uyandırmak içindir. Esasen söz konusu proje henüz fikir ve uygulamaya konulurken toplumun tüm kesimlerinin (liberal, muhafazakar, sosyalist, kapitalist, modern vb) ne tepkiler verileceği ve o tepkilerin nasıl manipüle edileceği hesaplanmıştır (Tüm yapıların tepkileri hesaplanırken, göz ardı edilen (unutulan değil) sadece Allah’tır).

Bizler de hiç sorgulamadan, analiz etmeden oluşturulan bu formu içselleştiririz. Çünkü muhtemelen hepimizin (apartmanda yaşayanların) aklı bir araya getirilse mimarın fikrine ulaşacak kapasitede değildir. Öncelikle mimarlıkla ilgili teknik bilgi ve donanıma sahip değiliz. Dolayısıyla inşa edilen bina da bizim bile düşünmediğimiz kimi kısımları görünce düşünecek, sorgulayacak bir durum yoktur (Evde yok, yok ;))). İnsanımızın müstakil ev ve mahalle kültüründen uzaklaşıp çok katlı yapılara entegre olurken, apartman kültürünün (varsa) kurallarına da entegre olduğunu kabul etmiş olmaktaydı. Apartman dairesi satın aldığınızda sadece bir daire almış olmazsınız, o binanın yaşam formunu da satın alırsınız; önce değişirsiniz, sonra entegre olursunuz; daha sonra asimile olursunuz. Fail olarak başladığımız süreci nesne olarak bitiririz.   

Sanırım meram anlaşılmıştır. Öyle ise şuana kadar anlattığım örneği görüp düşene bildiğiniz her şeye uygulayın. Kitle iletişim araçları (KİT), arabalar, her türlü ev eşyaları, yollar, şehirler, okullar, üniversiteler, meslekler vb.

İyi de bunların yazının girişiyle ne alakası var derseniz; direkt bir alakası olduğunu sizlere söyleyebilirim. Dikkat ederseniz üç satır yukarıda görüp düşüne bildiğiniz her şey için geçerli olduğunu ifade ettim. Sadece somut, görüp temas ettiğimiz şeyler için değil, bilakis soyut, göremediğimiz, dokunamadığımız hususlarda da geçerlidir. Akıllı evlerde tanıdıklarınız vardır. Etrafı duvar ve duvar üstü tellerle çevrili sitelerde oturan kimseyi tanımıyorsanız, muhtemelen yanından, yöresinden geçip şahit olmuşsunuzdur. Hani kapısında özel güvenlik olan ve kime geldiğinizi ev sahibinden önce öğrenip ev sahibine bilgi vererek girilen siteler falan. Güvenlik, emniyet anlayışı nasıl! Sadece güven ve emniyet değil tabi örnek hasıl olsun diye bunları vermek istedim. Dün evini komşuna emanet ederken, bugün parayla güvenlik tutuyorsun. Komşun maddi çıkar gözetmen evini seve seve koruyup kolluyordu, şimdi bunu parayla yapıyorsun. Ve evinin, canının, malının emniyette olduğunu düşünüyorsun.

İşte Z kuşağı olarak ifade edilen, önümüze konulan ve her gün sözlerimizle dayak manyağı yaptığımız, kum torbası olarak kullanıp rahatladığımız bizim çocuklar içinde bu fikir, söylem, proje ve yaşam formu dayatması geçerlidir. Batı kafasını bir kenara bırakıp şu doğu kafanızla bir düşünün; Z kuşağı denilen çocuklar bizim çocuklarımız, evlatlarımız, kimilerimizin torunları; etimizden, canımızdan bir parça olanlar değil mi? Öfkelendiğimiz, hırpaladığımız, ağızlarının üstüne sürekli vurmak için elimizde kürekle beklediklerimiz kimin çocukları? Hacı abi kimi dövdüğünü biliyor musun? Çok değil 30- 40 yıl önce mahalledeki çocuklar arasında ciddi ayrımlar yapmaz, “mahallemizin çocukları” der hepsini sahiplenirdik. Nereden nereye getirildiğinin (sana kalsa sen geldin) farkında mısın?

İnşa edilen form (bir şeyin istenilen ve olması gereken durumu) yaşam tarzımızı belirler. Tarih sahnesinde geriye düştüğümüzden bu yana form oluşturamıyor, forma giremiyoruz ve bunun ciddi kızgınlığı içindeyiz. Madun (ast, alt mevki) olmayı seven bir millet değiliz. O sebeple geldiğimiz noktadan çok memnun değiliz, bu durum bizi geriyor; acısını da bu çocuklardan çıkarıyoruz.

Halbuki temkinli davranmayı seven (tehdit ve tehlike esnasında tabi) bir milletiz. Unutmamak gerekir (hacı abi unutma) 80’li yıllarda sağ-sol olaylarında olan senin çocuklarına olmadı mı? Alevi – Sünni olaylarında bedel ödeyen senin çocuklar değil miydi? Laik –muhafazakar, demokrat- antidemokrat, Kemalist –antikemalist, dindar- dinsiz vb çoğaltabildiğiniz kadar çoğaltın. Tüm bu tartışmalarda kimin çocukları bedel ödedi, olan kime oldu? Geriye baktığında kaç nesil, kaç kuşak kurban verdiğimizin farkına varmamız gerekiyor.  

Geldiğimiz noktada yine bizim çocuklarımıza, nesillerimize olan olacaktır, hem de kendi ellerimizle, dilimizle (dün de böyleydi). Karşımızda çok cesur, özgüveni yüksek, ifade güçlüğü çekmeyen, gayet realist, akılcı, sorgulayan, protest bir gençlik duruyor. Fanatizme düşmemiş, kalıp yargıların ötesinde, tabuları takmayan, geleneksel formdan ziyade çağı yakalayıp onu yaşamak isteyen bir gençlik var. Biz de kalkıp bu gençleri deist, ateist olarak damgalıyoruz.

  Esasen tüm milletler (yönetim, iktidar ve otorite değil) böyle bir nesil ister. Anlaşılan bu kuşağa da onları ötekileştiren, onları habis bir ur gibi gören büyükleri kıyacak maalesef. Unutmamak gerekir kedi yavrusunu yerken fareye benzetirmiş. Sosyal, kültürel, siyasi ve iktisadi temelli sorunlardan bunalıp kendi çocuğuna bağıran, çağıran ve dayak atan baba tiplemesinden kurtulmamız gerekiyor. Bu sorunların sebebi bu çocuklar değil, sistemler, uygulanan yanlış politikalar, küresel baron ve işbirlikçilerinin dönüştürme projeleri. Hacı abi (gençler kendilerini eleştirenlere Hacı diye hitap ediyorlar) gücün yiyorsa, yüreğin yetiyorsa bunlara çık bir şeyler söyle. Öyle sana her hakaretine rağmen saygısını koruyan çocuğa laf yetiştirmek kolay. 3’ler, 30’lar, 300’ler konsülü ve projelerine tepki verebiliyor musun? Bunlar da nedir deme; ne olur? Ağzına kürekle vurduğun çocukların bile bunları biliyor artık. Bu gençlerin kusurlarının olduğu, tecrübe eksiklerinin olduğu bir gerçek, ancak hepimizin kusurları var. Gençliğimizde bizim de tecrübemiz eksikti.

Hacı abi bize düşen kültürel aktarım yapmak; bu gençlere insan, ahlak ve vicdan konularda omurgalı durmalarını hatırlatmak. Kutsalları hatırlatmak. Yoksa; Hacı abi bırak dindar gençliği, deist - ateist gençliği mumla ararız.

Hacı abi anla (veya anlamaya çalış) bu gençler ne diyor, ne istiyorlar? İlk adımı sen at, çünkü büyük olan sensin. Bir çay ısmarla, ayaküstü iki kelam et, tokalaş, sev, halini, hatırını sor, yaşamın zorluklarına karşı onları motive et, moral ver, gelecekle ilgili yüreklendir, insan (Nisyan, unutan) kalması gerektiği hatırlat, insanlığı, ahlakı, iffetini, şeref ve itibarını koruması gerektiği söyle, kollarını kocaman açarak sarıl ve sevdiğini söyle. Hacı abi bunu önce kendi çocuklarına söyle; dahası önce kendine söyle. Dünyada mutlu olmak senin de hakkın. Sana da kıyıldığını ve kurban edildiğini unutma. 

Vesselam.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Ahmet Yıldırım

Ahmet Yıldırım

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... Küresel İntifada Mı? Son Kaçış Rampası... Toplumsalın Dönüşümü... Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! Dönüşerek Olgunlaşmak ! Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek Doğru ve Gerçekliğe Dair... Arabesk İçimizde Bir Yaradır... Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık Var Mısın? Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. Bir Mücadele İnsanı Corona Morona?* Ademoğlu Ve Haram Lokma * Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt Panoptikon Mahpusları Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. Biz Kopya Değiliz. Gerçeğin Sessiz Çığlığı Zamanın Telaş Kurbanları.. Histerik Kişilikler Ve Kerbela Olmadan Ölünmüyor. Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? Gençlere Neden Kızıyoruz? Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. Bir Şey Olabildik Mi? Ümmetten Ulusa... Düşünce Ekmek… Referanduma Dair... Korku Üzerine.... Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? Merhamet Ölmesin... Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. Darbe Sonrası Değerlendirme… Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** Aslına Rücu Et Ey İnsan. Gettolaşıyor muyuz? Bize Ne Oluyor?
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA