Ademoğlu Ve Haram Lokma *

Ahmet Yıldırım

12-02-2020 09:52

Temeli Haram Lokma Olan Binanın Çatısı Doğru Olmaz.

Allah Teala Hz. Peygamber Efendimize (sav) (özellikle Mekke’de) risaleti süresince nasıl davranacağını, nasıl bir plan ve strateji izleyeceğini, hangi konulara öncelik vermesi gerektiğinin ipuçlarını, yönlendirmelerini Peygamber Kıssaları ve diğer kıssalar aracılığı ile vermiştir. Üstünkörü bir araştırma yaptığımız da bile Kur’an’ı Kerimde yer alan kıssaların hepsinin ( birkaç tanesi istisna) Mekke’de nazil olan sureler içerisinde yer aldığını görürüz. Hatta henüz ilk surelerden olan Kalem Suresi bahçe sahipleri kıssasını içinde barındırır. Bunları Mekke oligarşisinin içinde bulunduğu ruh halini tasvir eden diğer sureler takip eder. Efendimiz  bu gelen ilk surelerle moral bulur, gerçekleşen baskılara bu surelerle mukavemet gösterir. Bu yönlendirmeler Semud kavmi ile yol bulur, Buruc Suresinde Ashabı Uhdud olarak devam eder ve yine aynı surede ilk defa Firavun ve Semud kavmi aynı ayette yer alır. 34. sureye kadar ahirete vurgu yapan sureler gelir. Bu zamana kadar gelen sureler Peygamber Efendimizin yüreğine su serper. Davanın koordinatları anlatılır, karşılaşılacak sorunları ve bunlara karşı nasıl davranılacağının işaretleri gönderilir. 34. surenin 12. ayetinden itibaren Risalet çizgisi üzerinde Allah’ın Peygamberlerine sıkıntı çıkaran, onlara karşı düşmanca tavırlar sergileyen, davanın karşısında en şerli olanlar zikredilerek, davaya yeni bir ivme kazandırıldığını görürüz. 37. surenin 18. ayetinde Ad kavmi Hud’u yalanladı derken sanki Peygamber Efendimize sen de yalanlandın (yada yalanlanırsan dert etme) denmektedir. Artık kıssaların arda arda zikredildiklerine şahit oluruz. Hicrete kadar tüm kıssalar zikredilmiş olacaktır. Efendimiz davanın stratejisini bu kıssaları yorumlayarak çıkarır. Efendimiz yalanlandığında, alay edildiğinde, dışlandığında, baskı gördüğünde bu surelerden beslenerek sabrı öğrenir. Direnmeyi, ayakta kalmayı, mücadele azmini elde eder. Yürüdüğü yolun meşakkatlerini ve dayanma yollarını öğrenir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Efendimizin ilk dönem tepkisizliğinin sebebi bu kıssalardır. Müşriklere aldırmadan yürümeyi Efendimiz bu kıssalara borçludur. Çünkü mensup olduğu zincirin tüm halkasında bulunan Peygamberlerin benzer sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştığını öğrenmiştir artık. Bunun içindir ki müşriklerin yaptıkları eziyetlere aldırmamaktadır.

Bu girizgahtan sonra Hz. Peygamberin ilk tanıştığı kıssalardan biri olan Hz. Adem kıssasını konu etmek isterim. Hz. Adem (a s) kıssası güçlü olarak Araf, Hicr, Taha ve Bakara surelerinde anlatılır. Adem (a.s) kıssasında öne çıkan olgular şunlardır: İmtihan ( melek, insan ve iblis), Haram Lokma, Yeryüzüne İniş ve Tövbe.

Çok keskin çizgilerle Hak Teala bir sınır çizer. Cennette Hz. Adem ve zevcesine diledikleri gibi yaşamalarını, istediklerini yapmalarını, yemelerini, içmelerini ancak bir ağaca yaklaşmamaları öğütlenmiştir. Bununla yetinmeyerek İblisin kendileri için apaçık bir düşman olduğu vurgulanmıştır. Buna rağmen Âdem ve zevcesinin melek olma veya “ebedi kalma” (gelecek nesillerde de adından söz ettirme) adına yasağı çiğnediklerini okuyoruz. Böylelikle yüce yaratıcının yeryüzü için yaratmış olduğu insanın kutsal bahçeden (cennet) indiğine ve o gün bu gün Âdem’in (insanın) yeryüzü sahnesindeki hayatına tanık olmaktayız. Kıssada en önemli gördüğüm konulardan biri Hz. Adem ve zevcesinin (a s) Allah’ın kendilerine koyduğu yasağı çiğnemeleri ve kendilerine haram kılınan ağacın meyvesinden yemeleridir.

Haram Lokma: Hz. Adem’in ve zevcesinin gerekli hassasiyeti göstermedikleri kavram. İnsanlığın en dönüm noktası, yol ayrımı… Haram lokma insanın dünyasının değişmesine, insanlığın dünya değiştirmesine sebep olan mesele. Haram lokma Adem’in ve eşinin nezdinde insanlığın tarihi seyrini değiştiren olgu. Âdem neslinin ve toplumunun bozulmasında en önemli etken. Haram lokma Adem’i adamlıktan eden, Adem’in ilk isyanı… Haram lokma Adem’in görev yerinden ilk ayrılışı… Haram lokma Adem’in özelini deşifre eden, (Avret yerleri) kötü yerlerini ortaya çıkaran, ar perdesinin yırtılması. Haram lokma Âdem’in ebedilik iksiri olarak gördüğü, onunla melekleşmek istediği unsur. Haram lokma birey üzerinde, bireyin nesli üzerinde, bireyin düşüncesi üzerinde hülasa hem bireyin hem toplumun gidişatı üzerinde olumsuz etki oluşturan unsur ...

Filhakika haram lokma hakkında daha fazla şeylerde söylenebilir, ancak haram lokma ve Adem Kıssasından Rasullullah (sav) ne anlamıştır, Adem Kıssası ile ne zaman tanışmıştır?             

Nebi (sav) Adem kıssası ile ilk Mekke’de Araf, Taha ve Hicr suresi ile tanışır (Sad suresinde çok kısa değinilir). Araf suresi nüzul sıralamasında 39. Taha suresi 45. Hicr suresi ise 54. sırada yer alır. Kıssaya buradan yaklaşıldığında davanın Mekke döneminin ortaları veyahut ortalarını 1-2 yıl geçe anlatıldığını görürüz. Yani Bis’et’in 6.-7. yılları arasında tanışmış olma olasılığı güçlü. Çünkü Efendimiz uzlaşma tekliflerine karşı nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini öğrenmelidir. Nihayetinde uzlaşma tekliflerinin yapıldı ve karşılığında Efendimiz (sav) muhatabına (Utbe Rabia, Ebu Süfyan’ın Kayınbabası) Fussilet suresinden ayetler okuyarak cevap vermiştir. Fussilet Suresinin nüzul sıralamasında 61. sırada bulunur. Efendimiz (sav) ve Mü’minler boykotta mücadelenin 7. yılında maruz kalmışlardır.

İşkence ( psikolojik işkence, alay, ti’ye alma, dalga geçme, el, dil, kaş hareketlerinin yapıldığı dönem) altındaki Rasullullah (sav) için bu kıssa neyi ifade etmektedir? Henüz davanın emeklediği bu dönemde sanki Allah (Azze ve Celle) peygamberinden davasına haram lokma bulaştırmamasını, helal gıda kullanmasını ve bu helal gıdanın ise ancak vahiy olduğunu zikrediyor. Ayrıca haram lokmaya dikkat çekerek haram lokmanın etkisine ve haram lokmanın nelere mal olabileceği anımsatılıyor. Böylelikle Rasullulahın müşriklere karşı neden tavizsiz ve uzlaşmaz bir tutum sergilediği de netleşmiş oluyor. Müşriklerden gelen en ufak bir şeyi davaya bulaştırmak veya davanın kursağından geçirmek, davanın özgürlüğünü, özgünlüğünü ve helalliğini tartışılır bir konuma getirmek demektir. Henüz emekleme dönemindeki davaya bulaşan Haram lokma davanın geleceğini tehlikeye atar, zayıflatır, köksüz bırakır, davayı ifsada uğratır.

“Şimdi burada (Cennette) senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak. Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın”.** Yukarıdaki ayetler Hz. Adem’in kıssasının anlatıldığı 2. sure olan Taha suresinden. Önceki ayetleri kasıtlı olarak buraya aktarmak istemedim, zira böyle okunduğunda sizce bu ayetlerin muhatabı kimdir? Elbette Hz. Adem’e yöneliktir, ancak böyle okunduğunda muhatap değişir ve bu ayeti kim okuyor ise ona göre şekil alır, okuyucuya seslenir. Ayetlerde 4 olgu öne çıkıyor: acıkmak, çıplak olmak, susuzluk ve güneşten dolayı bunalmak (yanmak). Bu ayetler Hz. Adem’e (as) yapılan yönlendirmelerin son halkasıdır. Acıkmamanın, çıplak kalmamanın, susuz ve yanmamanın kaynağı cennettir. Hülasa cennetin de kaynağı, sahibi Allah’tır.

İfade edilen dört kavramı fiziksel olarak mı yoksa mecazi olarak mı değerlendireceğiz. Elbette bir insan tok olduğu halde aç, örtülü olduğu halde kendini çıplak hissedebilir; suyun gözünde bile susuz ve serin bir gölgelikte bile yaptığından yanabilir. Bu çerçeveden baktığımızda ise Hak Teala çok açık bir mesaj gönderiyor peygamberine: Mevsimi ben olmadığım hiçbir bahar senden kabul edilmeyecektir. Senin açlığını, susuzluğunu gidermek isteyenler; seni sarıp sarmalayarak örtmek ve seni meşakkatlerden korumak isteyenler, senin yanmanı ( emek vermeni, alın teri dökmeni, bedel ödemeni, sabrı bilenmeni vs) istemeyenler bil ki senin dostların değildir. Onlar apaçık senin düşmanındırlar. Sana bahar müjdelemek isteyenler, seni sahiplenmek isteyenler ancak şeytanın kardeşidirler. Sana reislik, mal- mülk, makam, itibar, kızlarını vs teklif edenler senin iyiliğini istememektedirler.   Onlara uyarsan aç, susuz, çıplak kalır ve yanarsın. Sana uzlaşma talepleri ile gelmeleri seni aldatmasın. Onların sunduklarından yediğin an avret yerlerin açılır, özelin deşifre olur. Onlar bu tutumlarıyla seni ve davanı satın almaya kalkıyorlar, davanı sahiplenmek, himaye etmek istiyorlar. Seni ve davanı tutsak kılmak istiyorlar. Bu gerçekleştiği an ne senden ne de davandan eser kalacaktır bunu bil. Bu ve buna benzer minvallerle Rasullullahın uzlaşma göstermediğini görüyor ve okuyoruz. Çünkü müşriklerin sunduklarını Efendimiz (sav) kabul etse idi dava Allah’ın davası olmaktan çıkacaktı. Ebu Cehil’in (Müşriklerin) parmağında oynattığı dava ilahi olmaktan ne kadar da uzak duruyor. 

Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: “Ey Enes, helâl kazan duan kabul olur, zira kişi ağzına haram bir lokma götürse kırk gün duası kabul olunmaz”** Ben bu hadisten şunu anlıyorum: haram lokmanın insan bedeni üzerinde 40 gün etkisi var, insan bedeni yediği haram lokmanın etkisinden ancak 40 gün sonra temizlenir, kurtulabilir. Bedenimize bulaşan haram lokmanın etkisi 40 gün ise, dinimize, ailemize, neslimize, aşiretimize, toplumumuza, ümmetimize, düşüncemize, davamıza bulaşan bir haram lokmanın etkisi sizce ne kadardır ve etkisi ne kadar sürer? Bu sebeple Allah bu konuda çok hassastır. Rabbimiz bu konuya özel bir hassasiyet göstermektedir.

Efendimizin (sav) ümmeti olarak bizlerin üzerine düşen de aynı tavrı sergilemektir. Bizlerde Âdemoğlu olarak sınırlarımızı iyi çizmeliyiz. Allah Tealanın bizler için çizmiş olduğu hududa riayet etmeli, o hududu çiğnememeliyiz. Görev yerlerimizi, içinde bulunduğumuz temiz ortamları, sahip olduğumuz güzellikleri (Ahlak, Vahiy, Salih Amel, dik ve onurlu bir duruş vs) terk etmemeliyiz. Bilakis onları korumalı, yüceltmeli ve yaygınlaştırmalıyız. Aksi halde harama bulaşır ve Yüce Yaratıcımızın hududuna tecavüz edersek helak oluruz. Rabbimiz bizlerden din adına, iyilik adına, erdem adına, fazilet adına vs. vermiş olduğu vasıfları üzerimizden sıyırır, alır. Onun yerine kötü vasıflarımız gün yüzüne çıkar.(avret yerlerimiz) Kaybedenlerden ve bir ömür nedamet duyanlardan oluruz. Unutmamak lazım gelir ki; bizlerin Rabbimizden başkaca bir sahibi yoktur ve sahibimizde bizlerden yüz çevirirse; bundan böyle kim bize yüz verirse versin bu bizim için ziyanı gösterir. Aile yaşantımızda, davamızda, fikriyatımızda, ilmimizde, maişetimizde, hizmetlerimizde vs her türlü iş ve işlemlerimizde helal olanı gözetmeliyiz. Yaşantımızın her hücresine helal lokmayı (meşru olanı) yedirmeliyiz. Haram lokmadan olabildiğince uzak durmalıyız.  Kıssanın bir de siyasi yönü olduğunu düşünüyorum.

Yiyen ağız utanır cihetinden hareketle siyasetin belirleyici unsur olması kimi alanları kendine yakın gördüğü grup, yapı ve örgütlü kurumlara açması hiç de masumane değildir. Siyaset bütün bu kurumsal yapıları entegre etmek, asimile etmek niyetiyle yapmaktadır. Bu alanlardan beslenen her yapı bilmelidir ki yol verilen alanlar Kamuya ait olup layıkıyla mukabele edilmez ise haram hükmündedir. Ve her haram lokma entegrasyon ve asimilasyon sürecini hızlandıran bir durumdur. Yönetim mekanizması lokmaları terbiye etmek için bir araca dönüştürmüştür. Bu lokmaları mideye indirenler bu vesile ile madunlaşacaktır. Madun; ast, alt olmak halidir. Ast olanın bir yargıda bulunması, itiraz etmesi, eleştirmesi mümkün değildir; hatta madunun konuşma ihtimali bile yok gibidir.

Torpille değil ama referans! ile koltuğa, makama, mala, mülke vb ulaşanlar girdiklerin yolun haram olduğunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar, yani bilaisteye bu işi üstleniyorlar. Ağırlıklarının, ciddiyetlerinin kalmama sebebi bundandır diye düşünüyorum. Suyun üstündeki köpük olmaktan kendinizi kurtaramazsınız. Acıkmanın, çıplak kalmanın, susuzluğun ve güneşten dolayı bunalmadan kurtulmanın yolu bu işlere girmemektir, harama temas etmemektir.

 

* 2011 Yılında imhadana.org.tr sitesindeki yazımdır. Olayın önemine dair tekrar paylaşmak istedim.

** Taha Suresi 118 - 119

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... 01-01-1970 03:00 Küresel İntifada Mı? 01-01-1970 03:00 Son Kaçış Rampası... 01-01-1970 03:00 Toplumsalın Dönüşümü... 01-01-1970 03:00 Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! 01-01-1970 03:00 Dönüşerek Olgunlaşmak ! 01-01-1970 03:00 Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek 01-01-1970 03:00 Doğru ve Gerçekliğe Dair... 01-01-1970 03:00 Z Kuşağı Kimin Çocukları? 01-01-1970 03:00 Arabesk İçimizde Bir Yaradır... 01-01-1970 03:00 Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık 01-01-1970 03:00 Var Mısın? 01-01-1970 03:00 Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. 01-01-1970 03:00 Bir Mücadele İnsanı 01-01-1970 03:00 Corona Morona?* 01-01-1970 03:00 Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... 01-01-1970 03:00 Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt 01-01-1970 03:00 Panoptikon Mahpusları 01-01-1970 03:00 Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. 01-01-1970 03:00 Biz Kopya Değiliz. 01-01-1970 03:00 Gerçeğin Sessiz Çığlığı 01-01-1970 03:00 Zamanın Telaş Kurbanları.. 01-01-1970 03:00 Histerik Kişilikler Ve Kerbela 01-01-1970 03:00 Olmadan Ölünmüyor. 01-01-1970 03:00 Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? 01-01-1970 03:00 Gençlere Neden Kızıyoruz? 01-01-1970 03:00 Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. 01-01-1970 03:00 Bir Şey Olabildik Mi? 01-01-1970 03:00 Ümmetten Ulusa... 01-01-1970 03:00 Düşünce Ekmek… 01-01-1970 03:00 Referanduma Dair... 01-01-1970 03:00 Korku Üzerine.... 01-01-1970 03:00 Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? 01-01-1970 03:00 Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... 01-01-1970 03:00 Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... 01-01-1970 03:00 Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. 01-01-1970 03:00 Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… 01-01-1970 03:00 Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. 01-01-1970 03:00 Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? 01-01-1970 03:00 Merhamet Ölmesin... 01-01-1970 03:00 Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. 01-01-1970 03:00 Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. 01-01-1970 03:00 Darbe Sonrası Değerlendirme… 01-01-1970 03:00 Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** 01-01-1970 03:00 Aslına Rücu Et Ey İnsan. 01-01-1970 03:00 Gettolaşıyor muyuz? 01-01-1970 03:00 Bize Ne Oluyor? 01-01-1970 03:00