TEFSİR
Giriş Tarihi : 14-04-2023 07:44   Güncelleme : 14-04-2023 09:09

Tefsir Notları: Bakara Suresi -20- Ayetler: 97-101

Bakara Suresinden ayetler... Rabbim Kitabını doğru anlayıp doğru yaşamayı Kuran Ahlakı ile ahlaklanıp Kuran'la inşa olmayı nasip eyle..

Tefsir Notları: Bakara Suresi -20- Ayetler: 97-101

97- De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten o Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur. 

Yahudiler, sadece Hz. Muhammed (s.a.) ve müminler hakkında kötü konuşmakla kalmayıp, ilâhi elçi olarak seçilen Cebrail'e (s.a.) de dil uzatıyorlardı. "O bizim düşmanımız, O rahmet meleği değil, azap meleği" diyorlardı.  

Cebrail (a.s.) Kuran'ı Hz. Muhammed'e (s.a.) Allah'ın emri ile indirdiği için, Cebrail (a.s.) hakkında kötü konuşan, aslında Allah hakkında kötü konuşuyor demektir.

Yani, "Siz, sadece Kuran'ı getirdiği için, Cebrail'e (a.s.) küfrediyorsunuz. Oysa Kuran, Tevrat'ın öğretilerini onaylıyor. O halde, bu şekilde siz kendi kitabınıza sövmüş oluyorsunuz."

Buraya kadar olan ayetlerde Yahudiler, Kuran'a ve Hz. Peygamber'in (s.a.) davetine karşı aldıkları tavrın sonuçları ile uyarılmışlardı. 

Ayetin bu bölümünde ise, meseleyi başka bir yönden ele almaları tavsiye ediliyor. Kuran, doğru yolu gösterdiği ve inananlara müjdeler verdiği için O'na karşı çıkıp reddetmek açıkça akılsızlıktır. O halde onlar, Kuran'ı kabul ederek ulaşılacak olan gerçek kurtuluştan kendilerini mahrum ederek kendi kendilerine zarar vermektedirler.

Rabbimiz Cebrail (as) için “O Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.” 

Nasıl ki, Kuran'ın indirilişinde emirleri eksiksiz yerine getirmekle yükümlü Cebrail'in bir etkinliği bulunmuyorsa, aynı şekilde Kuran'ı algılayıp duyurma işinde Hz. Peygamberin de bir etkinliği söz konusu değildir. 

Hz. Peygamberin kalbi yalnızca vahyi algılayan bir kaptır. Vahyin mahiyeti üzerinde bir etkinliği söz konusu değildir. O sadece tebliğle yükümlüdür.
O vahyi almış ve eksiksiz bir şekilde duyurmuştur. 

Ancak sadece duyurmakla da kalmamış vahyin nasıl anlaşılıp yaşanması gerektiğini göstermiştir. Vahyin hayata dönüşmesi Muhammed (as) yaşamında gerçekleşmiştir. 

98- Her kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır." 

"De ki: Kim Cibril'e düşman olursa..." ayeti ile ilgili olarak 
İbn-i Abbas'ın şöyle dediği bildirilir: "Bu ayetin iniş sebebi şu olaydır: Fedek bölgesinde yaşayan bir Yahudi grubu ile birlikte İbn-i Suriya Medine'ye gelip Peygamberimizin (s.a.a) huzuruna çıktı. Ona, 'Ya Muhammed, nasıl uyuyorsun? Çünkü ahir zamanda gönderilecek peygamberin uykusunun mahiyeti ile ilgili bazı bilgilere sahibiz.' dediler. Peygamberimiz, 'Gözlerim uyur, ama kalbim uyanıktır.' dedi. 'Doğru söyledin ya Muhammed.' dediler. 'Bize bildir bakalım çocuğun erkekten midir, yoksa kadından mı?' Peygamberimiz, 'Kemikler, sinirler ve damarlar erkektendir. Et, kan, tırnaklar ve saç ise kadındandır.' dedi. 'Doğru söyledin ya Muhammed.' dediler. 'Peki nasıl oluyor da çocuk amcalarına benziyor; ama dayılarına hiç benzerlik göstermiyor ya da dayılarına benziyor da dayıları ile aralarında bir benzerlik olmuyor?' Peygamberimiz, 'Hangisinin suyu üst olursa, çocuk onun tarafına benzer.' dedi. 'Doğru söyledin ya Muhammed. Şu hâlde bize Rabbini anlat, kimdir ve nedir O?' dediler." "Bunun üzerine yüce Allah, 'Kul huvellahu ahad...' suresini indirdi. 

Daha sonra İbn-i Suriya ona dedi ki: 'Bir husus daha var, eğer onu açıklarsan sana inanıp uyacağım. Allah'ın sana indirdiğini hangi melek sana getiriyor?' Peygamberimiz, 'Cebrail.' dedi. Bunun üzerine adam, 'O bizim düşmanımızdır. Savaş, şiddet ve harp emirlerini indirir. Mikâil ise, kolaylık ve bolluk indirir. Eğer sana gelen melek Mikail olsaydı, kesinlikle sana inanırdık.' dedi."

Ayetteki “Allah da kâfirlerin düşmanıdır."  İfadesinde incelik de yüce Allah'ın bu hükmünün sebebine dikkat çekmektir. Çünkü onlar Allah'a, meleklerine, peygamberlerine düşmanlar, Sanki şöyle deniyor: Onlar Allah’a düşmandır. Çünkü onlar kâfirdirler ve Allah’ın düşmanıdırlar. Elbette Allah’ta kendine düşman olana düşman olur. 

99- Andolsun (Ey Muhammed), biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasık olanlardan başkası inkâr etmez.

Ayetlerin akışı içinde temel hitap ise İsrailoğullarına yöneliktir. Ne var ki, hitabın temel niteliği muhatabı azarlama ve yerme olur, söz de uzarsa konuşanın bir yolla muhatapla konuşmanın kendisine bıkkınlık verdiğini, muhatabı önemsemediğini hissettirmesi, bildirmesi yerinde olur. 

Allah’ta sanki İsrailoğullarının hadsizliğinden, azgınlığından bıkmış gibi onları muhatap almayı bırakarak Peygamberimize yöneliyor.

“Andolsun (Ey Muhammed), biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasık olanlardan başkası inkâr etmez.”

"Onları fasıklardan başkası inkar etmez." Bu ayette küfrün sebebi ortaya konuluyor ki, o fısktır. 

Yani onlar fasık oldukları için kâfir olmuşlardır. Ayetin orijinalinde geçen "el-Fasikûn=fasıklar" kelimesinin başındaki harf-i tarifin hatırlatma için olması uzak bir ihtimal değildir. Bu durumda surenin başındaki şu ifadeye göndermede bulunulmuş oluyor: "Ancak onunla sadece fasıkları saptırır." (Bakara-26)

Fısk-ı Fucur, Fucur: Suyu tutan seddin aşılmasına, yıkılmasına denir. Sınırı aşma büyük olduğu zaman fısk olur. Fısk-ı fucur, haddin pervasızca aşılması umursamazlık ve taşkınlık halini ifade eder. Allah’ın ayetlerini inkar, etmek pervasız bir ruh ve zihin hali olması demektir en büyük hadsizliktir. Fısk insanı küfre sürükler, onun için fısk’a sürükleyen hadsizlikten sakınmak gerekir.

100- Onlar, ne zaman bir ahidde bulunmuşlarsa, içlerinden bir bölümü onu atıp-bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman etmezler. 

Buradaki ahid kavramını her yeni peygamber tebliğinde önlerine konan açık ayetler, adli deliller, nübüvvete yapılan çağrı ve ilahi tebliğ olarak anlamak gerekiyor. İsrailoğulları ne zaman Hz. Musa’da dahil hangi Peygambere söz vermişlerse, ahidde bulunmuşlarsa, içlerinden büyük bir bölümü hep sözlerinden dönmüşler ahidlerini bozmuşlardır.

Bazı müfessirler bu ayetteki ahidden kastın Medine sözleşmesi olduğunu söylüyorlar. Medineli Yahudi kabileler Beni Kurayza ve Beni Nadir  Medine sözleşmesini imzalamış ancak o sözleşmeye ihanet etmişlerdi.

101- Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir peygamber gelse, kendilerine kitap verilenlerden bir takımı, sanki kendileri hiç bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabını arkalarına attılar... 

"Allah tarafından kendilerine... bir elçi gelince..." 
Allame Tabatabai bundan maksat Peygamber efendimizdir (as), İsrailoğullarına gönderilen her Peygamber değil diyor. Çünkü yüce Allah'ın, "kendilerine bir elçi gelince..." ifadesinde sürekliliğe yönelik bir işaret bulunmuyor. Tersine, bu ifadede söz konusu tavrın bir kereye mahsus olmak üzere gerçekleştiği anlaşılıyor. 

Ayetin orijinalinde geçen "nebe-ze" kelimesinin kökü olan "nebz", atmak demektir. “Allah'ın Kitabını arkalarına attılar..”  Bu ayette Tevrat’a da Kuran’a da atıf olabilir. 

Süfyan bin Uyeyne Yahudilerin Tevrat’ı pahalı süslü kumaşlara sarıp yüksek yerlere astıklarını, altın ve gümüşle süslediklerini fakat hükümlerini uygulamadıklarını helal ve haramı birbirine karıştırdıklarını söyler. Dahası Tevrat’ı değiştirerek de Allah'ın Kitabını arkalarına atmış oldular. Benzer durumlar ne yazık ki Müslümanların tarihinde de söz konusu. 
 

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com