ANALİZ
Giriş Tarihi : 24-10-2023 17:57   Güncelleme : 01-11-2023 21:06

İslami Direniş, Düşmanın Şiddetli Tepkisini Bildiği Halde Neden Düşmana Saldırmaya Karar Verdi?

Filistinli âlim Muhammed bin Muhammed el-Astal yazdı...

İslami Direniş, Düşmanın Şiddetli Tepkisini Bildiği Halde Neden Düşmana Saldırmaya Karar Verdi?

Yazar: Allame Muhammed bin Muhammed el-Astal (Filistinli bir âlim)

Tercüme Eden: MD NOORUL QAMAR (Hertaraf Haber – Dış Haberler Servisi)

Pazar 30-Rebiülevvel - 1445 H. (15-10-2023) Aksa Tufanın dokuzuncu günü.

Sosyal medyada her tartışmalı konuya yanıt verip kavgaya girenlerden biri değilim,Çünkü akademik pozisyondaki saygıyı önemli buluyorum.Zamanın faydasız işlere harcanmaması gerektiğine inanıyorum.

Birkaç gün önce bazı arkadaşlarımın; "Siyonist düşmanlığına bu kadar sert tepki vermek için kışkırtmaya gerek yok" diyerek soru soran kişinin görüşüne nasıl cevap verirdiniz?

Susma prensibimi bir an için unutup duygularımı kısaca ifade etmek istiyorum. Şu anki durumda ayrıntılı bir cevap verme imkanım yok.

Bu bağlamda önünüze yalnızca aşağıdaki dört nedeni koyuyorum.

İlk sebep:

Düşmanlar, Mescid-i Aksa'yı kirletmek, ona Yahudi kimliği atfetmek ve Mescid-i Aksa'yı eskisinden daha hızlı bir şekilde yeniden inşa etme amacını sürdürüyor.Geçmişte, bir gündemi gerçekleştirmek için iki veya üç yıl gerekiyorken, şimdi her şeyi iki veya üç haftada başarıyorlar. Bu arada, Kudüs şehrindeki halkı aşağılama, taciz etme ve hatta alimleri zindanlara gönderme süreci de hala devam ediyor.

Durum sadece bununla sınırlı değil, faaliyetleri öyle bir boyuta ulaştı ki artık Mescid-i Aksa'da namaz kılmayı engelliyor; bu nedenle insanlar camiye ulaşamıyorlar. Ayrıca, caminin içinde eskiden 50'ye yakın akademik toplantı düzenlenirken, artık bunlar bile yıllardır yasaklanmış durumda.

Mücahidlerin operasyonundan birkaç gün önce yaklaşık 5.000 Siyonist, Mescid-i Aksa'ya saygısızca giriş yaparak bu tür davranışlar sergilemişti ve bu eylemler günlerce devam etmişti. Camiye yönelik bu tür saygısızlık gösterileri son yirmi yılda bile nadiren yaşanmıştı. Mücahidler, Mescid-i Aksa'ya yönelik artan saygısızlıklara ve ona Yahudi kimliği kazandırma çabalarına tepki olarak operasyon düzenledi. Bu savaşın adı olan “Aksa Tufanı”, amacını net bir şekilde ifade ediyor.

İkinci sebep:

Son on beş yıldır düşman, bizi adım adım bir yok oluşa doğru sürüklemek amacıyla çalışıyor. Bu krizin içinde büyüyen genç bir nesil var. Yirmi yahut otuz yaşlarındaki birçok genç; işsizlikle karşı karşıya, hayatın pek çok alanından uzak, eğitimlerini tamamlamakta zorlanıyor, evlenemiyor, kendi ailelerini kuramıyor. Tüm bunların sonucunda toplum içinde çeşitli sosyal sorunlar yaygınlaşmış durumda; işsizlik artmakta, evlilikler sekteye uğramakta ve bu nedenle sosyal ve ekonomik sorunlar arasında bitmek bilmeyen bir döngünün varlığı anlaşılıyor.

Son günlerde binlerce genç, iş fırsatları umuduyla batı ülkelerine göç etmeye çalıştı. Zorluklardan kaçarak başka zorluklara yelken açtılar ancak bu gençlerin yüzlercesi deniz yolculuğunda denizde ve balıkların ağzında kayboldu.

Üçüncü sebep:

Düşman esaretinde olan insanlarımıza karşı muamelesi çok vahşidir. O kadar ağır işkencelere maruz kalmaktadırlar ki sanki her gün defalarca ölüm değirmeninden geçiyorlar.Düşünün ki bazıları 13 yıldır 1,5 metrelik hücrede tutuluyor, bazıları da dışkı dolu hücreye konuluyor. Acı çeken, psikolojik olarak eziyet çeken mahkumu orada yaşamadan önce iki veya üç gün boyunca temizler, bu sırada elbiseleri çıkarılır ve dövülür. Daha sonra hücre temizlendiğinde aynı şekilde kirli olan başka bir hücreye aktarılır ve böylece aynı işkence döngüsü yeniden başlar.

Yakın tarihlerde mahkumlara uygulanan işkenceler, insanlık sınırlarını aşan bir boyuta ulaştı. Bu mahkumlar, ümmetin artık onları unuttuğunu hissetmeye başlıyorlar. Durumları ve acıları toplumun genelinde yeterince dikkate alınmıyor; hatta birçoğu onların yaşadıklarını bile bilmiyor.

Bin Gafir ve onun gibi aşırı Yahudilerin Siyonist rejimdeki etkin nüfuzlarından dolayı mahkumların hayatı neredeyse dayanılmaz bir cehenneme dönüştü.

Son birkaç ay boyunca bu tutsakların özgür bırakılması ve bu cehennemden kurtulmaları için çaba harcanması gerektiği yönünde çağrılar yapılmaktaydı.

Tutuklu kız kardeşlerimizin acılarına ek olarak; onlar aşağılanıyor, dini değerleri, iffetlerini ve namuslarını ihlal ediliyor-detaylara girmek istemiyorum-. İşte böyle bir dönemde Mücahidler, bu sonu gelmeyen zulüm zincirine son vermek amacıyla bir operasyon düzenledi.

Dördüncü sebep:

Direniş çevreleri aldıkları gizli bilgiler ışığında düşmanın, Gazze'yi yok etmek için topyekün bir saldırı hazırlığında olduğunun ortaya çıktığını açıkladı. Bu nedenle direniş gücü, düşmana sürpriz bir saldırı yapma şansı verilmemesi gerektiğine karar verdi; bu, düşmanın sürpriz saldırıyla ulaşmak istediği hedeflere ulaşmasını engellemenin bir yoludur. Böylece direniş gücünün kendisi bunu yapmaya planladı. Daha sonra bu operasyonu aniden ve düşmanda önce yaptı.Bu nedenle Mücahidler, önlerinde birçok amaç ve hedefle harekete geçti.

2014 yılında benzer bir deneyim yaşadık. Aslında direniş gücü, düşmanın Gazze'yi tahrip etmeye dönük bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu öğrendiğinde resmi bir savaş ilanı yapmadan sadece iki gün içinde düşman üzerine onlarca füze fırlattı. Bu, düşmanın hedeflerine ulaşmasını engellemek amacıyla önceden planlanmış ve sürpriz bir saldırı düzenlemek (örneğin önemli liderleri hedef almak veya yüzlerce mücahidi eğitim tatbikatlarının ortasında yakalamak gibi) için bir stratejiydi.

Bu dört nedeni; savaş gemilerinin ve füzelerin gürültüsü içinde aceleyle ifade ettim.

Bu nedenle düşmanın karşısında duran halk, kendi koşullarını en iyi bilenlerdir. Bu koşullardan haberi olmayan herkesin gerçek durumu doğru bir şekilde anlamadan önce herhangi bir görüşü belirtmemesi gerekir. Bu sağduyunun bir gereğidir. Ayrıca yurt dışında bulunan kimse, iç işler hakkında fetva verme konusunda kısıtlamaya tabi değildir. Ancak fetva vermeden önce mümkün olan bilgi kaynaklarını kullanması önemlidir.

Bu satırı buruk bir kalple yazıyorum. Kavga olduğunda işbirliği elini uzatmalı, eleştiri ve hesap verme oklarını atmamalıyız. Siyonist anlatıya güvenen otoriter yöneticilerin anlatımının doğru olduğuna inananlar bu açıklamalarla bile yetinemeyecekler ama aynı şey söylensin diye kendilerini tatmin etmeye çalışan herkesi reddetmeye hazır olacaklar. Dolayısıyla bu tür tartışmalara girmenin bir anlamı yok.

Yıllardır, Resûlullah'ın hadislerinde bahsedilen bu tür manzaraları deneyimlemekteyiz. Ayrıca, önde duranların Allah'ın emriyle zarar görmeyecekleri, rakiplerin onlara zarar veremeyeceği ve izleyicilerin de onlara zarar veremeyeceği şeklinde metinlerde bize öğretilmiştir.

Biliyorum ki, bütün bir milletin aşağılanması, rezillik, yoksulluk ve baskı altında olması, hapis cezalarına çarptırılması ve Mescid-i Aksa'nın kutsallığının ihlal edilmesi, bazı insanlar için üzücü bir durum değil. Mahkumlarımıza karşı vahşice davranılıyor ve bu bazı kişilere göre, tüm bunlar doğal ve normal görülüp bu durumları kabullenmeyi öğrenmek gerektiğini düşünüyorlar.Onun dirilme çabalarınıza, ardından bu konuda sessiz kalmanıza ve size sevgi ve nezaketle davranmanıza izin verecek bir kibarlığın nerede olduğunu bilmiyorum.

Bu yüce Allah'a yöneltilen tek bir yakarıştır: Allah'ım! Biz zayıfız, yardımına ihtiyacımız var. Muhtacız ve merhametini bekliyoruz. Bize güç ve kuvvet ver! Bizi aşağılanmaktan kurtar, şeref ve güç bahşet! Bizi dedikoducu ve kaçanların kötülüğünden koru!

Vallahu galibun ala emrihi ve lakinneekserennasi la ya'lemun.(Allah işinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.)

KAYNAK:

https://italiatelegraph.com/news-104496

Hertaraf.com

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com