ANALİZ
Giriş Tarihi : 05-04-2022 09:45

Altan Tan Yazdı: Yeni Seçim Kanunu

Altan Tan Yazdı: Yeni Seçim Kanunu

Altan Tan Farklı Bakış'ta "Yeni Seçim Kanunu" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

İktidarın kendi yararına olacağını düşündüğü değişikleri içeren yeni seçim kanunu TBMM’de oylanarak kabul edildi.

Teklifin TBMM’ye sunulmasından, kabul edilmesine kadar  geçen yaklaşık bir ay içinde kamuoyu sürekli olarak yasa maddelerini tartıştı.

Bu konuyla ilgili gazete ve televizyonlarda yüzlerce yazı ve yorum yayınlandı. 

İktidara muhalif olan herkes bir köşesinden yasayı ve AK Parti’yi topa tuttu.

Ancak her ne hikmetse ağızlarını her açtıklarında ‘demokrasi’ ‘halkın iradesi’ ‘doğrudan temsil’ ‘yerinden yönetim’ ‘vesayete hayır’ laflarını ağızlarından düşürmeyenler seçim yasasının özü ve can damarı olan iki ana konuyla ilgili tek bir eleştiri bile getirmediler.

Demokrasi, bildiğiniz gibi en basit ifadesi ile, halkın kendi kendini yönetmesidir.

Demokrasilerde toplum ve devlet ile ilgili her türlü kararı halk verir.

Halk  kendi adına karar vermek üzere temsilciler seçer ve bu temsilcilerin oluşturduğu meclis gerekli yasaları çıkarırOnun içindir ki bunlara ‘vekil’ denilir.

Halkın vekilleri, yani milletin vekilleri.

Bu temsilcilere halkın avukatları da denilebilir.

Yürütmede ise yine halkın seçtiklerinden oluşan hükümet; parlamenter sistem, yarı başkanlık ve başkanlık sistemlerinden biri ile ülkeyi yönetir.

Burada asıl amaç halkın iradesinin mümkün olduğu kadar açık ve net bir şekilde temsile yansımasıdır.

Bunu engelleyecek her şey bir oyun ve dalavereden ibarettir.

Peki, halkın iradesinin hilesiz bir şekilde temsili mevcut seçim sistemi ile (bundan önceki seçim sistemleri de dahil) sağlanır mı?

Cevap; maalesef  hayır.

Cumhuriyet tarihi boyunca her egemen kendi çıkarına uygun bir seçim kanunu çıkararak seçimleri kazanmak istedi.

Bugün de öyle.

Temsilin birinci maddesi iradenin sandığa yansımasıdır demiştik.

Mevcut seçim yasasında partilerin milletvekili adaylarını parti liderleri belirliyor, böyle olunca da halkın iradesi baştan sakatlanıyor, önüne çaresiz onaylayacağı bir liste konuyor.

Halkın kendi partisi içinde istediği kişiyi meclisi yollayabilme hakkı baştan yok ediliyor.

Halk kendi istediklerini değil, parti liderlerinin kapı kullarını meclise yolluyor.

Bir diğer çok önemli durum da seçmenin oy verdiği kişileri tanımaması.

İngiltere’de seçim çevreleri birer milletvekilinden oluşuyor ve herkes birbirini tanıyor.

Türkiye’nin yaklaşık beşte birinin yaşadığı İstanbul’da bir seçim bölgesi 5-6 milyonluk nüfusun yaşadığı 32-33 milletvekilinden oluşuyor.

Ne seçen seçtiğini, ne de seçilen kendini seçenleri tanıyor.

Bunun çaresi belli.

Türkiye’nin etnik, mezhebi ve yaşam tarzı farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda her bölgedeki seçmen iradesinin temsili açısından seçim çevrelerinin 3 milletvekillik daraltılmış bölge olması ve tercih sisteminin de mutlaka uygulanması gerekiyor.

3 Milletvekillik bir bölgede parti üyelerinin tamamının (delegelerin değil) oyları ile 3 katı 9 aday belirlenir ve seçmenler istediklerini tercih ederler.

Daraltılmış bir bölgede halkın tercihi ile seçilen kişiler de Ankara’dakileri değil, mecburen öncelikle kendilerini tercih edenlere kulak verirler, vermek zorunda kalırlar.

Vermezlerse bir daha seçilemezler.

Yeni yasada bunların hiç biri yok.

İlginç olan hiç bir muhalefet partisinin itirazı da yok.

‘Neden  bu konuda bir itirazda bulunmadılar’ diye soracak olursanız cevabı belli.

Tercih sistemi geldiğinde Ankara’daki saltanatları yerle bir olur, milletvekilleri liderlerin değil de halkın ağzına bakarlar da ondan!

Serbestçe konuşan/konuşabilen vekiller kafalarına yatmayan şeylere evet demek zorunda kalmazlar da ondan!

Mecliste her el kaldırdıklarında grup başkan vekillerine değil de dönüp seçmenlerine bakmak zorunda kalırlar da ondan!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tek adamlıkla suçlayan tüm muhalefet partilerine sormak lazım:

Sabahtan akşama kadar veryansın ettikleri ‘Tek adamı’ mı değiştirmek istiyorlar, yoksa ‘Tek adam’ düzenini mi?

AdminAdmin