Ahlaksız Dindarlık

Muhammed Acar

01-07-2019 22:25

Birçoğumuzun malumudur lakin yakın dönemde yaşadığımız fetö örneğinde şahit olduğumuz olaylar, insanların dini bütün bir görüntü sergilemelerinin onlara güven duymak için yeterli olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi. Şekilci olmamalı, insani erdemler üzerine daha fazla kafa yormalı, karşımızdaki kişinin şahsiyetine, erdemliliğine bakmanın yolunu bulabilmeliyiz. Dindar bir görüntü sergilemenin iyi insan olabilmek için yeterli olmadığını yaşadığımız tecrübelerle net bir şekilde gördük zira.

Düşmüşü kaldırma, hak ve adaletten ödün vermeme yani erdemli bir varlık olmaya fıtrat olarak yatkınız. Nasıl genetik bir engeli ve gelişimini olumsuz yönde etkileyecek bir özrü bulunmayan her bebek, mutlaka yürümeyi, yemeyi ve konuşmayı başarabileceği bir potansiyele sahipse, ona sahip çıkan, görüp gözeten bir ailesi, ilişkiler ağı bulunduğu sürece içinde saklı olan erdemli insan olma tohumu da zamanla büyüyecek ve meyve verecektir.

Fakat biz yeni yetişen nesillere bu değerleri vermek yerine, şekilden ibaret kalan folklorik bir ahlak-din-değerler anlayışı vermeye kalkışırsak, günün sonunda çok dindar görünen ancak yalan söyleyen, dilinden hak, adalet, din, iman eksik olmayan fakat hak yiyen insan modellerinin ortaya çıkması muhtemeldir.

Bunun bir örneğini yaşadığımız şu günlerde gördük. Bazı kitleler üzerinde etkili olmuş, görüntüsü itibariyle dini bir profile sahip cübbeli, sarıklı bir “hoca” 23 Haziran seçimlerinden önce verdiği siyasi bir fetvayı birkaç gün sonra değiştirerek “ben öyle bir şey söylemedim” diyebildi. Cemaatinin gözlerinin içine baka baka üç dört gün önce söylediğini inkar edip yalan söyleyebildi. Bu ahlaksızlığı yaparken hiç de utanmadı.

Bildik; insan erdemli bir canlı olma potansiyeliyle bu dünyaya gönderiliyor. Fakat yaptıklarıyla başkalarının canına, malına, namusuna, şerefine el uzatan veya kendi menfaati için yukarıdaki örnekte olduğu gibi yalan söyleyebilenler neden yeşertemiyorlar içlerinde var olan bu tohumu? Bu soruyu sormak ve nedenleri üzerinde düşünmek zorundayız.

Yaratılışımız gereği içimizde ahlaki erdemleri barındıracak bir kanal var ama alışkanlıklarımız ve doğru-yanlış tanımlamalarımız yaşadığımız çevre ve toplumdan direkt olarak bize geçiyor. Biz yetişkin bir birey olma yolunda ilerlerken hangi alışkanlıkları içselleştirirsek o bizim değerimiz oluyor ve o alışkanlıklardan kolay kolay kopamıyoruz.

Değerlerin özümsenmesi, yeni doğan bebeğin insan olma süreci esnasında gerçekleşiyor. Bir başka deyişle, diğerleriyle irtibatımızın nasıl olması gerektiğini çevremizdekilerden öğreniyoruz. "Beşer" seviyesinden "insan" seviyesine ulaşabilmemiz için meşakkatli bir yol yürümemiz, iç dünyamızda, tutku ve çıkardan ayrı olarak bir de "başkalarını önemseyen" bir tarafın gelişmesi gerekiyor. Bu başkalarını da önemseyen, kardeş bildiklerimizi kendimizle bir tutan tarafımız, bizim vicdanımızı, dinimizi ve ahlakımızı oluşturuyor. Vicdan ise ahlakın içimizde kurduğu yuvayı inşa ediyor.

Benimseyip özümsediğimiz değerler, insani erdemlerimizin ve dolayısıyla kişiliğimizin atar damarları gibidir. Kişiliğimiz, taşıdığımız değerlerin kıymeti oranında bize şahsiyet kazandıracaktır.

Ahlaklı bir insan olmaya zemin hazırlayacak olan değer üretiminde din kadar yardımcı bir başka kaynak daha yok önümüzde. Tabi burada beşeri düşüncelere çekilmek için iğdiş edilmiş, çarpıtılmış bir din anlayışından değil, doğru din anlayışından bahsediyoruz. Lakin dine yakın olmanın, dini vecibeleri bilip uygulamanın, her zaman ve her insan üzerinde iyi bir ahlak inşa ettiğini de söyleyemiyoruz. Edinilmemiş, özümsenmemiş bir değer, kaynağı sağlam bile olsa, eğer içselleştirilememişse bir anlam ifade etmiyor. Bu durum kişiliğimize yerleşiyor ve sonuç olarak, dini donanıma sahip lakin başkalarının haklarını hiçe sayan, her türlü zorbalık, yolsuzluk ve ahlaksızlığı mubah gören bir insan profili önümüze çıkıyor.

Zorbalığın her yeri kapladığı dünyamızda ahlakın hakim olmasını istiyorsak, şekle bakarak değil, kişilikteki ahlaki ilerlemeyi gösteren hakikat izlerini takip etmek zorundayız.

 

DİĞER YAZILARI Vahdet Bir Hayal Mi? 01-01-1970 03:00 NATO Neyimiz Olur? 01-01-1970 03:00 Hindistan’da Müslümanlara Yönelik Etnik ve Dini Ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Katil Aranıyor... 01-01-1970 03:00 Ne Umduk, Ne Bulduk! 01-01-1970 03:00 Az Dost, Çok Düşman.. 01-01-1970 03:00 İslam’ın Temelleri, Peygamberin Emanetleri... 01-01-1970 03:00 Kurmaca Hakikatler, Sahte Mutluluklar... 01-01-1970 03:00 Ramazan Gündemimiz Ne Olmalı? 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddeti Engellemek İçin Aileyi Yıkmak... 01-01-1970 03:00 İnsan İlerledikçe Güzellik Geriliyor 01-01-1970 03:00 Neyin Var? 01-01-1970 03:00 Kötü Tanınmadan İyi Olunabilir Mi? 01-01-1970 03:00 Beyrut Patlamasının Hatırlattıkları.. 01-01-1970 03:00 Tutsak Zihinler 01-01-1970 03:00 Kudüs’e Ağıt 01-01-1970 03:00 Savrulmalar 01-01-1970 03:00 Öteki 01-01-1970 03:00 Ulus Devletleri Kutsayan ‘İslam’ Toplumları... 01-01-1970 03:00 Bir Dezenformasyon Aracı Olarak Medya.. 01-01-1970 03:00 Kıymet Bilmek 01-01-1970 03:00 Sorulması Gereken Sorular… 01-01-1970 03:00 Yalnızlık Sözleri... 01-01-1970 03:00 İslam Karşıtı ‘Müslümanlar’ 01-01-1970 03:00 Fanatizmin Yükselişi.. 01-01-1970 03:00 Çözümlere Sorun Olmak 01-01-1970 03:00 ‘Dindar Nesil’ Söylemi Ve Başörtü Çıkarma Akımı 01-01-1970 03:00