Takva sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak, saygı göstermek, dindar olmak, itaat etmek, korkmak, çekinmek” anlamlarına gelir.
Kuran’da takva bazen sözlük anlamında, bazen de “Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak azabından korunma” anlamında kullanılır.
Takva kelimesi Kuran’da on yedi yerde geçer. Müfessirler takvaya ve aynı kökten gelen emir kiplerine genellikle, “Allah’tan korkun” anlamını vermişlerdir.
Muhammed Esed ise meal tefsirinde ‘Takva’ya ‘sorumluluk bilinci’ anlamını vermiştir. Mustafa İslamoğlu ‘Takva ilahi fıtratın bilinçteki tezahürüdür’ der.
Müfessirlerin çoğunun takva kavramını Allah korkusu ile ilişkilendirmesi takva kavramının kökünde korku anlamı olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak buradaki korku korkunç bir şeyden korkmayı değil seven birinin sevdiğinin gönlünü incitmekten korkması anlamındadır.
Muhammed Esed’in Takva’ya sorumluluk bilinci anlamını vermesi, takvanın doğru anlaşılmasına ciddi bir katkı sağlamıştır. Bu bir anlamda takvanın Allah korkusunu da kapsayan Allah’a karşı ve insanlara karşı sorumluluk bilinci ile davranılması gerektiğinin anlaşılmasıdır.
Takva sahibi olmak imanın gereğidir. Kuran ‘Bu kitap takva sahibi olan herkes için bir hidayet kitabıdır’ der. (Bakara -2) Ayetin devamında takva sahiplerinin vasıflarını sayarken İman ve amele vurgu yapar. Kuran sorumluluk bilinci ile hareket eden her insanı hidayete ulaştıracaktır.
İslamın esası tevhid ve adalettir. Tevhid Allah -insan ilişkisini, adalet insan- insan ilişkisini düzenler. İşte takvada tamda budur Allah ile olan ilişkimizde ve insanlarla olan ilişkimizde sorumluluk bilinci ile hareket etmek tevhid ve adalet üzere olmaktır.
Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile hareket etmek, hayatını Allah’ın rızasına göre, Allah’ın emir ve yasaklarına göre düzenlemeyi gerektirir.
Takva sevap-günah, helâl-haram konusunda derin bir hassasiyeti de gerektirir. Bu hassasiyetin tevhid boyutu Allah insan ilişkisi toplumda yaygın olan takva anlayışının ifadesidir.
Namazları huşu ile kılmak, kılınan bir namazın fasit olup olmadığı hususunda şüpheye düşüldüğünde takva gereği o namazı tekrar kılmak, Gece namazlarına kalkmak, Pazartesi, Perşembe oruçlarını tutmak, harama düşmemek için kimi helalleri terk etmek, bir yetimin elinden tutmak, sana rızık olarak verilenden ihtiyaç sahiplerine cömertçe infakta bulunmak takva sahibi bir Müslüman’ın vasıfları olarak sayılabilir.
İmam Gazali, takvayı “müminin iradesiyle kalbini kötülüklerden arındırması” şeklinde tarif eder ve iki kısma ayırır. Gazali’ye göre esas takva haram ve yasaklardan kaçınmak olup her Müslüman’a farzdır. Asli olmayan takva ise Allah’ın kulunu hayırlı ve edebe uygun olana yönlendirmek için onu aslında helâl ve mubah olan şeylerden menetmesidir. Gazali bu takvâ farz değil fazilettir der.
Mevlana Celaleddin-i Rumi takvanın insanın zihnini ve ufkunu açtığını söyler
Hasan el-Basrî, "Takva, Allah'tan başkasını Allah'a tercih etmemen ve bütün işlerin Allah'ın kudretinde olduğunu bilmendir" demiştir.
Ömer b. Abdulaziz’in takva için, Allah'ın yasaklarını bırakmak, emirlerini yerine getirdikten, sonra Allah'ın nasip ettiği iyilikler de hayır üstüne hayırdır dediği rivayet edilmektedir.
Hz. Ali, "Takva, günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır" demiştir. Hz. Ali, hakka tanıklık etmeden önce hakkı kabul etmeni sağlamayan, sana kin güdenden öç almanı ve günah işlemeni engellemeyen bir takvada hayır yoktur, Allah'tan korkun!... Dosta düşmana karşı adil olun diyerek Takva ile adalet arasında ciddi bir bağlantı kurar.
İnsanlık tarihi boyunca insanoğlunun en büyük zafiyet noktası adalet olmuştur. İnsanoğlu genelde adaletsizlik kendine yapılmayınca adaletsizlikleri görmezden gelmiş, yapılan adaletsizliklere bir gerekçe üretmiştir. İslam tarihi boyunca Hz. Ali hariç genelde Müslüman idarecilerin adaleti maslahata kurban ettiklerini görürüz. Hz. Ali hiçbir zaman adalet konusunda maslahatçı olmamış adaleti esas alarak gerçek takvanın adalet sahibi olmak olduğunu göstermiştir.
Allah Resulü veda hutbesinde üstünlüğün soyda, ırkta, cinste değil takvada olduğunu ilan etmiştir.
En yaygın takva tarifi Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınma hassasiyeti titizliğidir. Rabbimiz Nahl -90, Nisa-135, Maide-8 başta olmak üzere birçok ayette Müslümanlara adil olmayı emretmektedir. Ve Adalette düşmanına haksızlık yapmama, sevdiklerine torpil yapmama ölçüsü koymaktadır.
Victor Hugo “İyi olmak kolaydır zor olan adil olmaktır" der. İnsanlık tarihinde, her toplumda iyi insanlar her zaman var oldu ve olmaya devam ediyor. Ama İslam toplumu da dahil tüm toplumlarda adaleti gözeten gerçekten, adil olan insanlar o kadar az ki. Onun için kişiyi erdemli kılan diğer insanlardan üstün kılan takva, işte burada adalet konusunda tavrı ile oluşmaktadır.
Onun için ‘Takva; adalet sahibi olmak, adalet mücadelesi vermektir’ dedim. İnsanları diğer insanlardan daha üstün kılan en büyük erdem onların adalet karşısındaki hassasiyetleridir.
Adalet hassasiyeti aynı zamanda zulme karşı direniş hassasiyetidir. Düşmanın bile olsa bir insana, hatta herhangi bir canlıya haksızlık yapılmasına karşı çıkma hassasiyetidir. Her zemin ve ortamda adalet mücadelesi verme hassasiyetidir.
Adalet sahibi erdemli insanlara selam olsun….