https://www.ekrangazetesi.com/files/uploads/user/21872.jpg
Ahmet Yıldırım

Ramazan Hoca’nın Ardından...

08-02-2024 20:40

İnsanoğlu yaşamı boyunca her daim iki yolla karşılaşır ve bu yollardan birine revan olur. Yol boyunca verdiği kararlar sonucu yaşamını şekillendirir. İki yol arasındaki mesafe bazı dönemler çok belirgin ve açık iken bazı dönemler muğlak bir görüntüye dönüşebilir. Yaratıcımızın bizden her şart ve ortamda iyilik, adalet, merhamet, sevgi, hak ve hakikat vb değerlerle donatılmış yol üzere olmamızı ve bu yolda kalmamızı istemektedir. Dahası bu yol üzere olanların birbirleriyle dayanışmalarını, yoldaki sorun ve sıkıntılara karşı birbirlerine sabrı tavsiye etmelerini; insanları iyilik yoluna teşvik etmelerini arzulamaktadır. Her iki yolun girift bir duruma dönüştüğü durumlarda ise inanan insanların basiret ve ferasetleri sayesinde iyi ve kötü olanı ayırt ederek iyilik yolunu tercih edebileceklerini öğütlemektedir. Hak Teala iyi ve iyilik hususunda onlarca ayet göndermek kaydıyla iyi ve iyiliğin ne olduğunu bizlere göstermiştir. Bu yönde tasarruf alarak insandan insana değişen iyilik tanımının da önüne geçmiştir. Bu sayede iyi ve iyilik insanların olumsuz müdahalelerine karşı yaratıcı tarafından korunmuştur.

Aklı başında her makul insan için evrenin her yerinde hırsızlık, yalan, gıybet, zulüm, küfür vb hususlar kötü olarak görülmüştür.Henüz bu kavramları doğru ve makul görecek bir toplum ortaya çıkmamıştır. Bu kavramlarla amel etmeleri bu gerçeği değiştirmeyecektir. Hırsız veya yalancı birine işlediği eylemler objektif olarak anlatıldığında onlar bile bu eylemlerin kötü olduğunu ifade edecektir.

İyilik; özenilen, arzulanan, teşvik edilen güzel hasletlerdir. Yüce yaratıcı“sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır” ayetiyle durumun önemine işaret etmektedir. Diğer bir ayette “iyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel olan kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir” denilmektedir.İlgili ayetlerden de anlaşılacağı üzere dönemsel olarak toplumlar insani değerlerden uzaklaşacaklardır. Kötülük ve kötülerin sayısının çoğaldığıdönemler olacaktır. Yaban eşeklerinin vahşi yırtıcılardan kaçtıkları gibi toplumlar da iyi ve iyilikten kaçtıkları, kaçındıkları zamanlar olacaktır.

Birey ve toplumlarınsosyal buhran olarak değerlendirilenkriz süreçleri olmuştur. Bireyler nasıl cinnet geçirirler ise toplumların da cinnette tutuldukları süreçler olmuştur. Basiret ve feraset sadece bireyleri terk etmez, çoğu zaman toplumlarda bu terk edişten nasiplenirler. Ahlakı, iyiliği, insanlığı, emeği, üretimi terk edenlerin çoğunluğa ulaştıkları dönemlerde iyilik adına ortaya çıkan insanların yaşam alanlarının daralacağı aşikârdır. Değer yargılarının ters yüz edildiği dönemde toplumları iyilik ve güzellik adına dönüştürmek isteyenler maalesef etiketlenmekten, yaftalamaktan hülasa haysiyet cellatlığından kendilerini kurtaramazlar. Bu dönemlerde iyilerin sessiz mırıltılarına bile katlanılmaz. Mevzilerini kaybetmeyen insanlar sayısalçoğunluğu ele geçirmek kaydıyla organize olmuş ve sistematik şekilde ahmaklaştırılmış kitleler karşısında değer yargılarından başka sığınabilecekleri bir mecraları bulunmamaktadır.  Tutarlı ve dürüst olup istikrarlı şekilde iyilik yolunda gayret sarf eden biri,içinde bulunduğu kitle tarafından ötekileştirilmesi gayet normal olacaktır. Kedi yavrusunu yediğinde yavruyu fareye benzetirmiş.

Otorite tarafından ekonomik ve sosyolojik manipülasyonlar aracılığıyla sistematik olarak a noktasından z noktasına taşınan toplumların ilk terk ettikleri değer yargıları olmuştur. Makyavelist her otoritenin en büyük düşmanı ahlaki ve toplumsal değer yargılarıdır. Değer yargılarını terk eden toplumlar eni sonu kendilerini güruh ve kitle olmaktan kurtulamazlar.

Ülkemizde toplumsal dönüşüm hızının yüksekliği sanırım herkesin ilgilini çekmektedir. İçinde bulunduğumuz süreçte hiçbirimiz toplumun 80’lerin, 90’ların değer yargılarını taşıdığını söyleyemeyiz. Ne kadar dönüştüğümüz ve değiştiğimiz ortadadır.Maalesef dönüşerek, çözülmüş; çözüldükçe entegre olmuş bir yapının parçasıyız. “Bak, gör; neler olacak?” sloganları eşliğinde gördüğümüz toplumsal dokusu ciddi manada zedelenmiş, ahlaki değerleri pörsümüş, mahalle kültürü ve aile yapısı çökmüş, dayanışma ve ortak birliktelik duyguları zayıflamış, helal – haram gözetmeden semizlemiş  bedenlerin çoğaldığı, toplumsal sağduyunun rafa kaldırıldığı, emek ve üretimin referanslar aracılığıyla sömürüldüğü, huzur ve sükûnetin el çektiği, ölüm, gasp, taciz vb. kötülüklerin medya organları tarafından yaygınlaştırıldığı, emniyet ve güvenin her gün  katledildiği, kötülüğün karabasan gibi çöktüğü bir kitle ile karşı karşıya olduğumuzu vicdan sahibi herkes görecektir.Bu minvalde suçu birilerine atmak acizlik olur sanırım. Gelinen noktaya kimi algı oyunlarına rağmen taammüden geldiğimiz bir vakıa’dır.

Toplumsal olarak gerçekten dürüst, namuslu, hak ve hakikate riayet eden, helal- haram gözeten, rüşvet yemeyen, hülasa iyilik adına elinden geldiği kadar temiz kalmaya çalışan insanları seviyor muyuz? Böylesi insanlarla yaşamın her alanında çalışmak ister miyiz? Mesela böyle bir kardeşimize ticarethanemizi teslim eder miyiz? Toplumsal kuruluşlarda rol verir miyiz? Kitabın ortasından konuşan ve öyle yaşayan bir insanı kurumlarımıza yönetici yapar mıyız? Yoksa daha esnek, yönetim becerisi açısından krizleri daha soft yürütenlerle mi çalışmak isteriz? Mesela grubumuzda, cemaatimizde, cemiyetimizde hatalarımızı, kusurlarımızı bize hatırlatan bu insanları görmek ister miyiz? Yoksa fitne çıkarıyor deyip yol mu veririz? Esasen hepimiz kendi nefsimizi yargılasak en çok iyi insanların gıybetinin yapıldığını, en çok bu insanların incitildiğini, ötekileştirildiğini, kırılıp hırpalandığını itiraf etmemiz gerekir. Çünkü iyilik adına hareket eden insanları görmek bize iyi gelmiyor. Bize olması gerekeni hatırlattığı için,savrulduğumuz mecrayı gösterdiği için bu insanların var olmaları kafa konforumuzu, kimyamızı bozuyor.

Kendimize herhangi bir kusuru yakıştırmadığımız için biri bize “yeryüzünde fesat çıkarmayın, kötülüğü yaygınlaştırmayın” demiş olsa sanırım ilgili şahsa hiç iyi bakmayız. Üstüne üstelik “biz ıslah edicileriz”diyerek restleşiriz. Yazımı birçoğunuzun bildiği birhikâye ile bitirmek istiyorum. Hikâyenin nerde geçtiği önemli olmamakla birlikte; “ülkenin birinde bir serçe kanat çırpmaktan yorulmuş. Üstelik hava çok soğuk olduğundan dondu donacak bir durumda. Bu vahim tablonun yanında büyükbaş bir hayvan irade dışı serçenin üzerine pislemiş. Tabi serçe önce bir süre hayıflanmış, öfkelenmiş; ancak pisliğin sıcaklığıylakısa sürede serçe kendine gelmiş. İşe bakın ki serçe kızdığı durumdan keyif alır duruma gelmiş. Başlamış güzel güzel ötmeye. Serçenin sesini duyan kedi sesin sahibini bulmuş ve bir güzel temizledikten sonra serçeyi midesine indirmiş.” Kıssadan hisse uzmanlar (onlar kimdir bilmiyoruz tabi) bu hikâyeden bazı dersler çıkarmışlar. 1- Üzerinize her pisleyen düşmanınız değildir. 2- Sizi her pislikten kurtaran dostunuz değildir. 3- Eğer pisliğe bulaşırsanız bari sesinizi çıkarmayın.

Demek istediğimiz müfredatınızı, müktesebatınızı, işleyişinizi, iş tutuşunuzu eleştiren insanlara kulak verin, ötekileştirmeden kurumlarınızda onlara yer verin. Ellerini güçlendirin, söylemlerini ciddiye alın; yoksa kurduğunuz sisteme entegre edin demiyoruz. Bunu yapmazsanız onlara bir şey olmaz. Olacak olan merhum Diyarbakırlı Ramazan Hoca gibi kaybettikten sonra söylemleri sosyal medyadaviral (kendiliğinden, kurgulanmamış, doğal olarak, popülerin zıddı)  olur. Dirisini koruyamadığımız için hocanın videolarını paylaşmak kaydıyla zaaflarımızı, kusurlarımızı, günahlarımızı kamufle etmiş oluruz. Yüzleşmek yerine vicdanımızı rahatlatmayı tercih etmiş oluruz.

 “Biz ıslah edicileriz” diyenler tarafından Ramazan Hocanın ne tür itham ve damgalamalara maruz kaldığını gördük. Bu Allah dostunun herhangi bir menfaat beklentisi olmadan yalnızca gördüğü yanlışları yüksek sesle dillendirmekten başka bir suçunun olmadığını öğrendik. Rabbim şehadetini kabul etsin, Rabbim gani gani rahmet eylesin. Rabbim bizlere de  akıl, basiret ve feraset bahşetsin. İstikametinden ayırmasın. “Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların hileli düzenleri size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.”

 

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI Küresel İntifada Mı? Son Kaçış Rampası... Toplumsalın Dönüşümü... Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! Dönüşerek Olgunlaşmak ! Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek Doğru ve Gerçekliğe Dair... Z Kuşağı Kimin Çocukları? Arabesk İçimizde Bir Yaradır... Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık Var Mısın? Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. Bir Mücadele İnsanı Corona Morona?* Ademoğlu Ve Haram Lokma * Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt Panoptikon Mahpusları Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. Biz Kopya Değiliz. Gerçeğin Sessiz Çığlığı Zamanın Telaş Kurbanları.. Histerik Kişilikler Ve Kerbela Olmadan Ölünmüyor. Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? Gençlere Neden Kızıyoruz? Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. Bir Şey Olabildik Mi? Ümmetten Ulusa... Düşünce Ekmek… Referanduma Dair... Korku Üzerine.... Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? Merhamet Ölmesin... Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. Darbe Sonrası Değerlendirme… Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** Aslına Rücu Et Ey İnsan. Gettolaşıyor muyuz? Bize Ne Oluyor?