https://www.ekrangazetesi.com/files/uploads/user/21872.jpg
Ahmet Yıldırım

Küresel İntifada Mı?

21-10-2023 15:27

Yahudi tarihi biraz da sürgünler tarihidir. İçinde bulundukları toplumlara karşı getto yapılar (kapalı devre) kurup asililasyonlarını engelleyen Yahudiler tarih boyunca birçok sürgünle karşı karşıya kalmışlardır. Sürgünlerin tek taraflı sebeplerden olduğunu, yani mevcut otorite tarafından gerçekleştiğini söylemek sağlıklı bir yaklaşım değildir. Çünkü Yahudi rabbiler (önderleri) bulundukları toplumlarla koordineli yaşamak yerine bulundukları toplumlarda entrika ve fitne yaymaktan geri durmamışlardır. Yaydıkları entrikalar nedeniyle de dönemin otoriter gücü tarafından defaten sürgününe uğramışlardır.

Her dönem kendilerini diğer topluluk ve milletlerden üstün görme düşünceleri, kendi dışındaki milletleri hor ve hakir düşünmeleri Yahudilerde kompleks bir kibre dönüşmüştür. Ortaya çıkan kibrin temelini kutsal metinlerde görmekteyiz. Günümüzde Kitabı mukaddes olarak yayınlanıp satılan kutsal metinlerinde bu müstekbirliğin oluşmasına yol açacak işaretler bulunmaktadır. Kitab-ı Mukaddesin sayılar, tesniye, çıkış vb. babları incelendiğinde birçok metinle karşılaşılacaktır. Sadece Tevrat’ta değil Kuran’ı Kerim’de de Yahudilerin bir dönem âlemlere üstün kılındığına (Bakara suresi 122. ayet) ve kutsal toprakların kendilerine verildiğine (maide suresi 21. Ayet) dair ayetler bulmak mümkündür. Dahası Kuran’ı Kerim’de ismi zikredilen peygamberlerin çoğu Yahudi kökenlidir.

Yahudi tarihi birçok ibretleri barındıran devasa bir külliyattır. Defalarca Allah tarafından peygamber gönderilerek toparlanması, kendilerine çekidüzen verilmesi istenen bir topluluktur. Bakara suresinin ilk ayetleri İsrailoğullarına verilen nimetler ve nimetlere yapılan nankörlükleri anlatmaktadır. Bu nankör topluluktan nice peygamberler bizar olmuşr, nice peygamber bu azgın ve asi milletin önderleri tarafından öldürülmüştür. İnsanlığın başının belası olan (Siyonist olmayan, kendi halinde yaşayanlar hariç) bu habis topluluk Siyonist düşünceyle irtibat kurduktan sonra içlerindeki vahşet, entrika ve kötülük kat be kat artmıştır. Yahudi tarihinin hangi aşamasına bakılırsa bakılsın muhakkak bir ihanet, entrika şebekesi ile karşılaşılacaktır. Kendi öz kardeşlerine yaptıklarını Yusuf suresinde okuruz. Hala vahiy almakta olan peygamberin çocuğuna utanmadan ne yaptıklarını defaten okumuşuzdur. Kardeşlerinin canına kıyacak kadar ileri gidebilen garabet bir toplulukla karşı karşıyayız. Siyonist Yahudi’nin; önderleri kendileri gibi düşünmeyen kendi dindaşlarına bile tahammülü yoktur.

Yahudi önderlerinin azgınlıkları yazmakla bitirilemeyecek kadar çoktur. Bu önderler kendilerine gelen peygamberlere edilmedik iftiralar atabilen, kutsal metinlerini tahrif edebilen, inandıklarını iddia ettikleri ilaha bile dil uzatabilecek kadar omurgasız, haysiyetsiz ve ölçüsüz topluluklardır. Milletlerin uru (tümör) olan israiloğulları dünyanın başına gelen en önemli felaketlerdendir. Bunca kötülük eden önderlerinin yaptıklarına yeteri oranda direnmeyen Yahudiler tarih boyunca defalarca sürgün edilmeyi hak etmişlerdir. Kudüs, Babil, Mısır, İspanya, İngiltere ve Fransa sürgünlere örnek verilebilir.

Yahudilerin toplumsal hafızası sürgün hikâyeleriyle doludur. Vahşet ve gaddarlığı genetik olmakla birlikte sözlü gelenekle aktarılan bu sürgünler de icra ettikleri vahşette önemli pay sahibidir. Tevrat’ta sürekli yapılan tekrarlar söz konusu etmeye çalıştığım toplumsal hafızayı diri tutmak içindir. Yazılı ve sözlü gelenekle sürekli taze tutulan sürgünler toplumsal olarak Yahudi topluluklarını siyonizme entegre etmiştir. Dolayısıyla günümüzde Yahudilerin çok büyük kısmı Filistin’de yaşananları meşru görmekte, Yahudi çocuklar bu bilinçle yetiştirilmektedirler. Özellikle yerleşimci denilen Yahudiler siyonizmin silahlı milis güçlerini oluşturmaktadır. Yani masum ve sivil denilen Yahudilerin ekseriyetinin masumiyet karinesinden çok uzakta olduğu gayet rahatlıkla söylenebilir (elbette böyle düşünmeyen Yahudiler de vardır. Onları tenzih ederim, ancak sayıları çok azdır. Kudüs ziyaretimizde 8-9 yaşlarında bacak kadar çocukların sözlü ve hareketli tacizlerine uğradığımızı söylemeliyim). Yaşadıkları sürgünler nedeniyle Yahudi sıcak parayı sevmektedir. Veya hızlı şekilde nakde dönüştürülebilecek ticari ilişkilere yoğunlaşmaktadır.

İsrailoğulları siyonizmle tanıştıktan sonra kötülüklerini, entrikalarını, fitne ve fücurlarını misli şekilde arttırdılar. Siyonizm bir kene gibidir. Yapıştığı bedeni, coğrafyayı, bölgenin kanını tamamen kurutmadan bırakmaz. Osmanlı Devleti’nin Siyonist aktörlerle tanışması Kırım Savaşı ile birlikte olmuştur. Siyonist Rothscild ailesi bu tarihten itibaren Osmanlı’nın iliklerini kurutmuştur. En az onlar kadar meşhur olan Siyonist Theodor Herzl ilk Siyonist kongreyi 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde topladıktan sonra dünyanın farklı coğrafyasında dağınık şekilde yaşayan Yahudilere yurt arayışı tamamlamıştır.

Günümüz dünyasında Siyonist düşünce küresel bir aktöre dönüşmüştür. Küresel hegemonyanın at başını çeken bir görüntü vermektedir. Dünyanın başında her ne bela var ise bu zihin dünyasından çıkmaktadır. Bu bilgiler ışığında son olaylara baktığımızda kendinden başka milletlere tahammülü olmayan müstekbir bir sözde din devleti, aman bizden uzak olsunlar diyen Avrupa devletleri, her daim Siyonizm destekçisi büyük şeytan Amerika, onlarca yıldır Filistinlilere ihanet eden Arap ülkeleri ve tüm dünyada Siyonizm düşmanı olan kitlesel toplumların olduğunu görmekteyiz.

Yaşanılan olaylar üç başlık altında incelenebilir. Kibirli ve küstah kutsal sosuna bandırılmış din söylemleriyle yetiştirilmiş bir halk ki; bu durum yukarıdaki satırlarda olabildiğince izah edilmeye çalışıldı. Rusya’ya enerji sektörüyle bağımlı olan koca Avrupa devletleri bu olayların ikinci başlığını oluşturmaktadır.

Avrupa devletlerinin en büyük enerji tedarikçisi ülke halen Rusya’dır. “Avrupa devletleri 2040 -50 yılına kadar aşamalı olarak Nükleer Enerjiden vazgeçiyorlar. Mevcut santrallerini bu tarihe kadar kapatacaklarını ifade etmektedirler. Avrupa Birliği bünyesinde toplam 175 nükleer reaktör bulunmakta; bu reaktörlerden Avrupa birliği % 30 - 35 oranında enerji kazanmaktadır. Fransa elektriğinin %78’ini, Belçika yaklaşık %60’ını, İsveç %50’sinden fazlasını, Almanya yaklaşık %30’unu, Finlandiya %27’sini, İspanya %25,7’sini ve son olarak da İngiltere %23’ünü nükleer enerjiden karşılamaktadır. Eğer Avrupa ülkeleri yukarıda ifade ettiğim tarihe kadar nükleer enerjiden vazgeçer ise en az Avrupa kıtasında % 25- 30 oranında enerji açığı ortaya çıkacaktır. Elde edilen enerji kategorileri sınırlı olup; Petrol, Doğalgaz, Katı Yakıtlar, Nükleer ve Yenilenebilir Enerjilerdir. Petrolün ancak beşte birini kendileri üretiyorlar. Hal böyle iken bir yerlerden enerji bağımlılıklarını azaltacak veya ihtiyaçlarını giderecek kadar enerji bulmaları gerekir. Aksi durumda Avrupa Birliğinin dağılma sürecine girmesi hatta birbirlerine düşmeleri kaçınılmaz görünüyor.”1 Bu tehlikeyi gören Avrupa ülkeleri Rusya’ya alternatif enerji tedarik etmek için Bakü doğalgazını Avrupa’ya taşımak amacıyla 2009 yılında bir araya gelerek Nabucco boru hattı projesine imza koydular. Ancak Rusya’nın müdahaleleri sonucu proje hiç biteceğe benzemiyor.

Nabucco boru hattı projesi boşa çıktıktan sonra Avrupa rezerv açısından epey yüksek olan Katar doğalgazını Suriye, Akdeniz üzerinden tedarik etmeye çalışmış, ancak o proje de Rusya’nın yaptığı hamleler neticesinde boşa çıkmıştır. Ne çare ki Suriye savaşı nedeniyle milyonlarca Müslüman mağdur, mazlum bir duruma düşmüştür. Katar doğalgazında da başarısız olan Avrupa bu sefer gözünü Ukrayna yeraltı kaynaklarına dikmişti. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Rusya ile anlaşarak AB ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamaktan son anda vazgeçmesi ve Avrupa devletleriyle antlaşmayı bozması üzerine başkent Kiev’de gösteriler başlamış olup 100’e yakın insan ölmüştü. Gelinen noktada Ukrayna durumu ortadadır.

Avrupa devletleri son bir umutla Filistin, Akdeniz doğalgazına göz dikmiş durumdadır. Tüm Avrupa yöneticileri durumun ne kadar vahim olduğunun bilincindedir. Bölge doğalgazının sağlıklı bir şekilde çıkarılması ve nakledilmesinin önündeki en büyük tehdit Hamas’ın bölgede konuşlanmış olmasıdır. Bölgede güçlü bir otorite istenmemektedir. Hamas’ın yapmış olduğu son eylem bahane edilerek bölgenin kendilerince tehditten arındırılması gerekmektedir. Hamas bu eylemi yapmasaydı Siyonist alçaklar bir şekilde kısa zamanda süreci başlatacaklardı. Gazze’nin bölünerek Hamas’ın etki alanının kırıldığı, zayıflatılıp devre dışı bırakıldığı (en azından etkisinin kırıldığı) bir süreçle karşı karşıyayız. Siyonist çetenin katliamlarına ilk elden Rusya’nın tepki göstermesinin altında bu durumun olduğunu düşünmekteyim. Çin- Rusya- İran ve yerine göre Türkiye’nin de dâhil olduğu doğu (Avrasya) bloku söz konusu vekâlet savaşında gardını alacağını düşünüyorum.

Yaşanılan olayların bir diğer yönü de bölge halklarının toplumsal hafızasının yansımalarıdır. Üç dine (Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar) mensup dindarların maalesef bilinç kodları bölgede çıkacak bir savaş üzerine ayarlıdır. Müslümanlar bu savaşı melhame-i kübra (Amik Ovası) olarak değerlendirirken, Yahudiler armegedon (Bugünkü Tel Aviv’in 70 km kuzeyindeki bir ova) olarak görmektedir. Hristiyan evanjelistler ise tanrıyı kıyamet senaryosu için durumu bir fırsat görmektedirler. Her üç din mensupları çıkacak bir savaşa duyarlı bir bilinç geliştirmişlerdir. Yahudi teolojisi bu savaştan sonra arz-ı mev’ud topraklarında büyük İsrail devletinin inşa edileceğine inanmaktadır. Müslümanlar ise bu savaş olmadan kıyametin kopmayacağına inanmaktadırlar.

Olayların bir de küreselciler tarafı bulunmaktadır. Tek din (Yahudilik), tek devlet (Büyük İsrail Devleti)ve tek bayrak (Davut Yıldızlı, siyon bayrağı) söylemleriyle terennüm edilen siyon protokollerinde de kendisine yer bulmuş düşünce yapısı. Dünya nüfusunun azaltıldığı, hayatta kalanların kolay yönetildiği, bireylerin kendi rızalarıyla iradelerinden vaz geçip köleliğe razı oldukları, tüm dünyanın tek elden koordine edildiği yeni bir dünya düzeni fikri. Toplumları ahmaklaştırıldıkları, zihinlerinin iğdiş edildiği, direnç gösterecek yapıların törpülendiği bir sürecin son aşamasındayız.

Tüm bu senaryoların dışında Hak Tealanın da kurguladığı, rahman esmasıyla sahneye sürdüğü bir projesinin olduğuna inanmaktayım. Bütün olumsuzluklara rağmen inananların üstün olacakları bir süreci göreceğimize inanıyorum. Rabbimiz Kasas suresinin 5. Ayetinde “Biz ise o yerde muz’tazaflara lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar yapmak istiyorduk” buyurmaktadır. Ölü toprağı serpitilmiş toplumları dirilmek için Hamas’ın tüm imkânsızlıklarına rağmen gerçekleştirdiği bir eylem yeterli olmuştur. Hamas yaptığı eylemin sonucunda elbette Siyonist alçağın bunları yapabileceğini göz önünde bulundurmuştur. Bölge uzun soluklu bir vekâletler savaşına dönmüş olabilir, ancak mazlum ve mağdurların bu süreçten zaferle ayrılacağını düşünüyorum. Rabbimizin yine İsra suresinin ilk ayetlerinde beyan ettiği gibi; “O kitaba İsrailoğulları için şu kararımızı koyduk: Yeryüzünde iki kere fesat çıkaracak ve büyüklendikçe büyükleneceksiniz. Birincisinin vakti gelince savaş gücü yüksek kullarımızı üzerinize saldık, yurtlarınızı didik didik ettiler. Bu, gerçekleşmiş bir sözdür. Sonra sizi tekrar, diğerlerine üstün hale getireceğiz, mallar ve evlatlar vereceğiz, askeri açıdan daha güçlü kılacağız. İyi davranırsanız, iyiliği kendinize yapmış olursunuz. Kötü davranırsanız o da kendinize olur. Ama (yeryüzünde fesat çıkarmanızdan dolayı)son tehdidin zamanı gelince sizi üzüntüye boğsunlar, o Mescide (Beyt-i Makdis’e) ilk girenler gibi girsinler ve yükselttiğiniz her şeyi yakıp yıksınlar diye (tekrar güçlü kullarımızı üzerinize salacağız” söz konusu bu ikinci süreç her Siyonist alçak şımardıkça gerçekleşmiş olacaktır inşallah.

Siyonist alçakların Yahudi toplumunu her siren sesinde sığınaklara yönlendirdiği bir yerde toplumun sağlıklı bir psikolojiye ulaşma imkânı olmadığı gibi böylesi bir coğrafyayı yurt tutma imkânı da yoktur. Yeryüzünün birçok bölgesine dağılmış olan Filistinlilerin ve vicdanını kaybetmemiş insanların gösterdiği tepkilere karşı gettolaşmış bir toplumun kendini güvende hissetme imkânı da yoktur. Kim bilir?! Bölgede başlayan intifada hareketi küresel bir sürece döner ve Siyonist alçaklar bu süreçten hezimetle ayrılır.


 


 

1 Ahmet Yıldırım, “Ukranya”, Toros new, 07.01.2016.

Neler Söylendi?

M Ali

Üstad,

Teşekkür ediyorum.

Faydalandım,

Eskiler tazeledi,

Yeniye takviye oldu.

SELAM VE MUHABBETLE...

6 ay önce

DİĞER YAZILARI Ramazan Hoca’nın Ardından... Son Kaçış Rampası... Toplumsalın Dönüşümü... Yer Sarsıldıkça Sarsıldığı Zaman! Dönüşerek Olgunlaşmak ! Yalnızlaşmayı Fırsata Çevirmek Doğru ve Gerçekliğe Dair... Z Kuşağı Kimin Çocukları? Arabesk İçimizde Bir Yaradır... Sosyalleşme Girdabında Yalnızlık Var Mısın? Kadın Programları Neden Kaldırılmaz?.. Bir Mücadele İnsanı Corona Morona?* Ademoğlu Ve Haram Lokma * Yönetim, Öteki Ve Madunlaşmak... Güç, Egemenlik Ve Ehlibeyt Panoptikon Mahpusları Muhafazkarlık Artıyor, Hakikat Uzaklaşıyor. Biz Kopya Değiliz. Gerçeğin Sessiz Çığlığı Zamanın Telaş Kurbanları.. Histerik Kişilikler Ve Kerbela Olmadan Ölünmüyor. Bu Seçimlerde Kime Oy Vermeli? Gençlere Neden Kızıyoruz? Kudüs; Antakya’dır, Kilis’tir, Antep’tir Urfa’dır. Bir Şey Olabildik Mi? Ümmetten Ulusa... Düşünce Ekmek… Referanduma Dair... Korku Üzerine.... Bize Ne Oluyor? Bizde Ne Ölüyor? Aziz Dostum Ramazan! Göz Aydınlığımız Sen Hoş Geldin... Modernizm İllüzyonunda Halüsinasyon Görmeden Uyanmak... Dünden Bu Güne Neslin Değişimi. Gerçeklik, Hakikat Ve Doğruluk Üzerine… Geçmişi Anlamak Üzerine; Siyonizm Kralları.. Ölen, Öldüren Kim? Ölen Ne? Merhamet Ölmesin... Gençlerimize Hüseyni Misyonu Tanıtmak. Biz, Siz Arasında Arafta Kalmak. Darbe Sonrası Değerlendirme… Bürokratın Şakirtlik Hevesi.*** Aslına Rücu Et Ey İnsan. Gettolaşıyor muyuz? Bize Ne Oluyor?