https://www.ekrangazetesi.com/files/uploads/user/13631.jpg
Cevdet Işık

Nadide Zamanlar

30-04-2021 19:27

Rabbimizin izin ve keremi doğrultusunda bir oruç iklimini daha yaşamak nasip oluyor. İklim kelimesini bilerek kullanıyorum. Her iklimin kendine has özellikleri vardır. Kimi iklimler hayata hayat katar, kimi iklimler ise hayattan hayat alır. Öyle bir alır ki, hiçbir esamisi bile hatırlanmaz.

Oruç hayata hayat katan bir iklimdir. Biz bu ‘hayata hayat katma’ tabirinden ne anlayacağız peki? Önce hayatın ne olduğu ile ilgili bir tasavvurumuz olmalıdır ki, o hayata katılanı veya eksileni tespit edelim. Ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyin nasıl çoğalacağını veya nasıl azalacağını bilmek mümkün olmaz.

Hayatın diri/canlı olmayla ilgili olduğunu hemen söyleyerek işe başlayabiliriz. Yani hayatı olan her insan aynı zamanda diri olmaktadır. Peki diri olan her insanın bir hayat sahibi olduğunu diyebilir miyiz? Şaşırtıcı değil mi? Ne demek!?  Hem diri olacaksın hem de hayat sahibi olmayacaksın! Şaşırtıcı da olsa bu böyledir.

Sözü çok da fazla dolaştırmadan meramımızı izah etmeye çalışalım. Hayatı hayat yapanın ne olduğu üzerinde irdelemelerde bulunalım. Zira bu, enine boyuna düşünülmeye değer bir konudur. Ben kendi adıma hayatı hayat yapanın doğru bir tespitinin olması için, hayatın ölümle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hayattan ölümü çıkardığınız zaman, hayat diye bir şey ortada kalmaz. Onun için hayatı hayat yapan ölümdür diyorum. Rabbimiz Mülk Suresi ikinci ayette hem ölümü ve hem de hayatı yarattığını bildirmektedir. Buradaki yaratma edimi sade hayatı kapsamıyor, aynı zamanda ölümü de kapsıyor.

Hayattan söz ediyoruz ve hayattan söz ederken ölümden de söz ediyoruz. İkisi de sanki siyam ikizleri gibidir. Bu ikizleri birbirinden ayırdığınız zaman anlam denen şey buharlaşıyor ve bütünlük bozuluyor. Yine hayattan söz ederken ister istemez her şeyi yaratan ve mutlak otorite sahibi Allah’la karşı karşıya geliyoruz. Yanlış anlaşılmaması için söyleyeyim: Allah’la karşılaşmak demek madden değil manendir. Yani tefekkür etmenin karşı karşıya getirdiği bir durumdur bu. İnsan tefekkür eder ve bir takım anlamlara ulaşır. İşte anlamsal olarak bizi Allah tasavvuruna götüren her durum aynı zamanda bir karşılaşma olmaktadır.

Hayatı Allah yarattığı için, hayatı Allah’tan bağımsız düşünemeyiz. Böyle bir yola girmek, sonu hezimet olan bir uğraş olacaktır. Onun için hayatı hayat yapan ve hayata hayat katan kodlara ulaşmanın tek yolu Allah’ı hesaba katmaktır. Allah’ın hesaba katılması demek ise, Allah’ın yarattıklarına verdiği anlamları dikkate almak demektir. Yukarıda zikrettiğim ayetin gerekçesinde Rabbimiz, kimin güzel davranacağını sınamaktan söz ediyor. Şimdi burada adil olmanın bir gereği olarak insanın yapması gereken, hayat ve ölümü kim yaratmış ise onlarla ilgili anlamlandırmayı da O’nun yapması gerektiğini kabul etmesi ve o anlamlandırma doğrultusunda hayatını sürdürmesidir. İnsan eğer böyle yaparsa, o zaman hayatı da hayat olmuş olur.

Hayatı oluşturan bütün zamanlar önemlidir. Çünkü zaman insana emanet olarak verilmiş bir sermayedir. Öyle ki, istesek de istemesek de bir gün bu sermaye tükenecektir. Onun için önemli olan çok zamana sahip olmak değil, sahip olunan zamanın nasıl yaşandığı olmalıdır. Zamanı nadide kılan güzel yaşantıların membaı olan değerlerdir. İşte oruç ayında bu değerler insanlığa indirildi. Bütün zamanlardan daha kıymetli bir zamanı oluşturan da bu ilahi emir ve yasaklardır.  Onun için orucun idrak edildiği zaman da nadide bir zaman olmaktadır.

Özellikle orucun geçirildiği zamanı nadide zaman kılanın ne olduğunu iyice düşünmek gerekir. Öncelikle oruç demek, aç kalmak demek değildir. Böyle düşündüğümüz zaman gaflete düşmüş oluruz. Her müslümanın istisnai bir sorumluluk olan orucu anlamaya yönelik bir gayret içinde olması gerekir. Yani insan ne yapıyorsa, yaptığı ile ilgili bir fikir sahibi olması gerekir. Baktığımız zaman orucun ilk defa Müslümanlara yazılmadığını görüyoruz. Yine Allah’ın orucu emretme gerekçesinde sakınmaktan söz edildiğini görüyoruz. (Bakara,2:183)

Oruçla birlikte sahip olunan alışkanlıklar terk ediliyor. Normalde asla yapamam, bırakamam denen yaşantılar bırakılabiliyor. Burada ortaya çıkan güçlü bir irade söz konusudur. Fakat her şeyden önce insanın kendisini yeniden bir ameliyata tabi tutması belki de en dikkat çeken taraf olmaktadır. Ne demek bu? Bu insanın kendisini hatalarıyla, sevaplarıyla bir değerlendirmeye tabi tutması demektir. Aynı şekilde tüm yalınlığıyla hiçbir şeyin sahibi ve maliki olmadığını fark etme imkânına da sahip oluyor.

Oruç, hayatı hayat yapan bir imkândır aynı zamanda. Çünkü böyle bir zamanda, her şeyin yaratıcısı olan Allah, insana önünü aydınlatacak mesajlar indirmiştir. Bu mesajlarla birlikte, büyük bir karanlık içinde bulunan insanın dünyasına ışık tutulmuş oluyordu. İnsan aydınlanınca, yani gözleri görünce, kulakları işitince ve aklı çalışınca, hem sözleri hem de eylemleri güzelleşiyordu. Yani göklerden gelen rahmet meşalesiyle insanların hayatları gerçekten hayat oluyordu. Hayatı hayat yapan değerler olan İlahi Vahyin indiği zaman, en nadide ve en müstesna zaman olma hüviyetine sahiptir. Bu zamana sahip olmak ve bu zamanı yaşamak her zaman mümkündür.

Her sene oruçla birlikte, dünyevi ihtirasların tuttuğu taraflarımızdan kurtularak özgürleşme gayreti içinde olmalıyız. Daha doğrusu oruçlarımız böyle bir işleve sahip olmalıdır. Oruçlarımız gerçekten böyle olursa, o zaman gerçekten oruç tutmuş oluruz. Oruçla birlikte başlatılan bu yürüyüşün bütün zamanları ihata etmesi gerekir. Eğer oruçlarımız gerçekten oruç olursa, dirilişimiz de gerçekten muhteşem olacaktır. Bunun için de orucu sadece bedenimize değil, aklımıza, ruhumuza, zihnimize ve bütün duyularımıza tutturmamız gerekir.

Rabbim nadide zamanlarımızı daim kılsın!

 

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI Yanılsamaları Fark Etmek.. Olduğun Yer Bulunduğun Durum... Kanla Yazılan Manifesto: Gazze İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... Ben Öteki ve Ötekileştirme... Açık Vermek... İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... Deprem ve Ölüm.. Sistemsel Meşruiyet... Sistemin İçi Ve Dışı... Bir Umut Devrimi Yapmak Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... Algısal Yanılgılar Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 İnsan Bir Yolcudur.... Adalet Düşüncesinin İnşası Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç Bir Yolcu Gelir Gibi... Dumdum Kurşunu Tarih Felsefesinin Gerekliliği Konuşan Kuran Hz. Ali.... Mikro Milliyetçilikler Sezai Karakoç Tanıklığım.. Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 İtibar Üzerine... İktidar Tiryakiliği Kesintisiz Çoklu Okumalar Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” Bir Sorunsal Olarak Gündem Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. Öznelliğin İktidarı-2 Öznelliğin İktidarı-1 Zamanın Ayarını Kaçırmak Öznel Özerklik-3 Öznel Özerklik-2 Öznel Özerklik-1 Hayat Ve Hicret Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... Kur’an Ahlakının Gerekliliği Hüzünle Giden Ramazan.. İnsanı Tanımak Müslümanların Kafes Hayatı Şuradan Şuraya Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak Adaletin Ayağa Kalkması Yaraların Kabuk Bağlaması... Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. Sanal Resepsiyon.. Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım İçerik Bakımından Adalet Çarkı Adl Üzere Bir Hayat Adaletin Kuşatıcılığı Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak Cenneti Arayan Adam Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı