Mustafa Öztürk hocanın 2019 yılına ait olduğu belirtilen akademik bir toplantıda sarf ettiği sözlerden hareketle başlayan tartışma hocanın baskı ve linç kampanyası sonucu emekliğini talep etmesiyle sürüyor.
Görünen o ki tarihselci anlayışla gelenekçiler arasındaki bir kavga. Ama daha farklı bir durum ve de daha fazlası bana göre.
Türkiye’de dini hayata hakim olmak ,öyle kalmak ve öyle görünmeyi önemseyen değişik tonlardaki grupları Öztürk hoca’ya veryansın ediyor, hakaret ediyor ve hatta iş tehditlere varmış durumda maalesef.
İnternette dönen 3 dk.lık görüntüden öte tamamı 49 dk. olan görüntüyü dikkatle dinledim. Şahsen ikna edici bulmadım hatta hocanın zorlama teviller üzerinden argümanlar ürettiği intibaı oluştu bende. Mustafa Öztürk hocanın mealini de okumuş biri olarak söyleyebilirim ki keşke itirazlar, kendi cinsinden, tarzından itirazlarla münazaralarla yapılsa zira meali okurken zaman zaman ikna olmadığım yaklaşımları oldu. Gazzali’nin dediği gibi “Akıl tahtından indirmesi imkansız bir hükümdardır ” dinler, okur ve istifade ederdi ilgili olanlar.
Ama şunu da söylemek gerekir ki İslam düşünce tarihinde şaz da olsa bu tip görüşler yeni değil. Hatta daha İleri ve kimi daha derin ispatlara sahip ifadeler İslam arif, düşünür ve alimlerinin eserlerindeki sayfalarında duruyor yaptığım amatör okumalar sırasında bile kaynak ve atıflarla karşılaştığım da oluyor zaman zaman.
Belki tarihteki düşünürlerin, alimlerin, ariflerin çok yönlü şahsiyetler olmasının da katkısıyla tarihin mümeyyiz akışı bu tip sorunları kendi aydınlatıcı mecrasına çevirmeyi veya eritmeyi başarmış. Her ne kadar utanç veren mezhepçi taifeci vakalar maalesef yaşanmış olsa da…
Yani demek istediğim şu; Örneğin Ali İbni Sina’nın bazı felsefi görüşleri başta bir takım Eş’ari din alimleri olmak üzere her fırsatta itiraz edilmiş ve yerilmiş . Fakat felsefi tıbbi ve irfani bir deha olan İbni Sina nın “El işarat ve’ttembihat “ adlı eserinin 9. Bölümündeki marifet ve Ariflikle ilgili yorumlarına Fahrettn Razi, Ebu Hamit Gazzali gibi alimler tabiri caizse adeta bayılmış ve kendisini her vesileyle yermelerine rağmen bu ifadelere methiyeler dizmişler. 8 ve 12.YY yıllarda dünyayı aydınlatan ilmi, fikri, felsefi ve bilimsel çalışmaların meyvesinin sonraki yüzyıllarda referans ve ilham kaynağı olmaya devam ettiğini de söyleyelim ki benim asıl problem olarak gördüğüm İslam dünyasındaki üretimsizliğin ve heyecansızlığın sebeplerine dikkat çekme sadedine gelelim.
Meramım değerli büyüğümüz Atasoy Müfütoğlu ağabeyin “Günümüzde İslami çevreler ve kanaat önderleri hayati konuları ele alma, onlarla yüzleşme cesareti gösteremediklerinden daha tali konularla meşgul oluyorlar” tespitiyle özetlenebilir desem yeridir.
Genel olarak ilahiyat camiası ve şu veya bu isim altındaki cemaatlerin ortak noktası, ihlal edilen ve cari olmayan hiçbir kuran ayetini, hiçbir adaletsizliği insanı, ahlaki, toplumsal, psikolojik hiçbir problem ve uygulamaya itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmiyor oluşlarıdır. Keza dünyada ve İslam dünyasında olan bitene de hat safhada ilgisiz heyecansız ve derinlikli bakmadıkları gerçeğini görmeliyiz.
Teoride dünyaya ve tüm insanlığa ilham kaynağı olma iddiasındaki toplulukların grupların/cemaatlerin dünya çapında bir tek alimi bir tek şairi bir tek edebiyatçısı bir tek bilim adamı bulunmuyor. Son yüz yıllarda verilen ilmi teknolojik edebi vs. eserlerin sayısına ve hacmine bir göz atmak bu acziyeti fark etmek için yeterli olacaktır sanırım.
Sahi! mesela son 50 yılda İslam alimi adına dünyada heyecan uyandıran kimler ve neler var sizce? Ben sadece birkaç kişi ve birkaç olay sayabilirim o kadar. Gerisi Muhammed Ali’nin beyaz adamın temsilcisini ringe sermesiyle duyulan heyecanla yetinmekten öte bir şey değil.
Tehdit şantaj içeren bir üslup sadece keskin karşıtlara ve romantik hayranlara hitap eder ve karşıt ve taraftar üretir. İlham kaynağı olma vasfından söz edilemez.
Zaten politik düzlemde olan bitenlerin dindar insanlar hakkında “faydacı muhafazakarlar” algısını oluşturduğu son dönemlerde titri bir ilahiyat prof.u olan birinin attığı twetlerle konuya Cumhurbaşkanını da bulaştırmaya çalışması bana holigan mollaların Endülüs emrine bütün kitapları sakıncalı saydırıp yaktırmasını, Eyyübi emirini Sühreverdi'nin idamına İkna etmeye çalışan din adamlarını hatırlattı. Sedece uslup açısından bir bağ kurmak niyetiyle yazdım bunu tabi ki Mustafa Öztürk hocanın düşünce yapısından bir Sühreverdi bir Farabi veya bir Hallaç çıkacağına inandığımdan falan değil.
Kimse yakalımla, yıkalımla, istemezükle tarihe dönemez kitleleri teşvik edemez ilham kaynağı olamaz genç nesle ufuk açamaz.
Büyük çelişkiler yaşıyoruz! değişmezleri savunduğunu söyleyenler bu korkuyla teslimiyet, talim ve tekrardan başka bir öneriye sahip değil.
Sonucu yanlış olan şeyler tekrarlanarak ısrarla ve hamasetle doğru sonuç bekleniyor ve bu zihin yapısı muhafazakar bünyeler üretmeye davam ediyor evet inanç değişmezlere sahiptir ama muhafazakarlık için değişmez diye bir şey yoktur….