https://www.ekrangazetesi.com/files/uploads/user/4b4b9fad8a281cc21c1fd89e9b51a8f6-5c25a60ce37496488459.png
Alptekin Dursunoğlu

Hibrid savaşın askerleri, şarlatanları ve kurbanları...

02-01-2023 08:24

Türkiye’deki medyanın ve akademinin bu zavallılığı hibrid savaşın askerlerinin bile değil şarlatanlarının gönüllü kurbanı olmasından kaynaklanıyor.
 

“Zen, zendegi, azadi” (Kadın, hayat, özgürlük) sloganı arkasına saklanan hibrid savaşın paralı askerlerinin sosyal medyaya düşen telefon görüşmeleri Batı gazeteciliğinin maskesini düşürmeye devam ediyor.

  “Kadın, hayat, özgürlük”, aslında PKK türevi örgütlere ait bir slogandı. Bunun İran rejim muhaliflerinin sloganı haline gelip dünyaya yayılması Mehsa Emini adlı kızın ölümüne dair oluşturulan anlatı sayesinde mümkün oldu.

Batı gazeteciliğinin maskesini düşürenler ise çok ironik bir şekilde bu anlatıyı oluşturan ve Suudi Veliahdı Muhammed bin Salman’ın tabiriyle “savaşın İran içine taşınmasını” sağlayan hibrid savaşın askerleri.

Eylül ayında Mehsa Emini’nin, daha sonra da onlarca genç kızın İran polisi tarafından sırf saçı gözüktüğü için öldürüldüğü anlatısını oluşturan paralı askerler aslında sayıca fazla değil, bunlar sadece dört ‘şebekede’ çalışıyor: Suudilere ait İran International kanalı, Bahailere ait Manoto kanalı, BBC ve Amerika’nın Sesi’nin (VOA) Farsça servisleri. 

Amerika’nın Sesi Farsça servisi Amerika’dan yayın yapıyor. İran International Suudilere ve Manoto ise İsrail merkezli Bahailere ait olmakla birlikte tıpkı BBC gibi Londra’dan yayın yapıyor.

İlk sızıntı BBC’den

BBC ile Manoto muhabirlerinin sosyal medyaya düşen ses kayıtları, hibrid savaşta ana karargahınınSuudi İran International olduğunu gösteriyor. 

Iran International’in kendi personelinin sosyal medyaya düşen ses kayıtlarında ise kanaldaki kadın çalışanların uğradığı cinsel istismarlar yer alıyor. Bunlarda doğrudan siyasi bir yön yok ancak “kadın, hayat, özgürlük” hedeflerini yansıtması bakımından oldukça dikkate değer.  

Sosyal medyaya düşen ilk ses kaydı, BBC Farsça servisi muhabiri Rânâ Rahimpur’a aitti.[1] O, ses kaydının kendisine ait olduğunu kabul etti. Bunun annesiyle yaptığı bir telefon görüşmesi olduğunu ve bunun kendisinin yahut Tahran’da yaşayan annesinin telefonu dinlenerek ele geçirildiğini söyledi. Sızıntıdan dolayı İran’ı suçladı. 

Rânâ Rahimpur, geçtiğimiz kasım ayında sosyal medyaya düşen bu ses kaydında annesine Suudilerin İran International kanalına gelen bir genelgeden söz ediyor. 

Bu genelgede kanaldan İran’daki Kürt, Lor, Arap, Beluç ayrılıkçı örgütlerinin öne çıkarılmasının istendiğini anlatıyor. Ardından da bunların hedefinin demokrasi değil, İran’ın parçalanması olduğunu söylüyor. 

Bölge ülkelerinin demokratik bir İran istemediğini, kadın haklarını elde etmiş bir İran’ın en çok da Suudi Arabistan’ı korkutacağını öne sürüyor.

Rânâ Rahimpur, bu kaydın sosyal medyaya düşmesinden sonra Suudi kanalının seferber ettiği trol ordusu tarafından İslam Cumhuriyeti’nin uşağı olmakla suçlandı ve linç edildi. O da kendisine ait instagram hesabından çok sitemkar bir mesaj yazıp her şeye veda etti.

“Yıllar boyunca halk için çalıştığımı düşünüyordum; ama şimdi anladım ki ömrümü telef etmişim.” 

“Ben İran’a artık burada nokta koydum. Siz gerçeğin peşinde değilsiniz Devrim Muhafızları’nın ardına takılmışsınız ve Londra medyasını Devrim Muhafızları’nın medyası haline getirmenin peşindesiniz. 

Ben, İran’ı kendi içimde öldürdüm.

Ebediyen Allahaısmarladık.”[2]

Basın ve ifade özgürlüğü şampiyonlarından Suudilere secde 

Rânâ Rahimpur’un kadrinin kıymetinin bilinmemesinden şikayet etmek için BBC’deki 15 yıllık muhabirliği boyunca “İran halkına hizmet ettiğini” söylemesi aslında hem kendini hem de BBC’yi zor durumda bırakan bir gaftı. Çünkü o, kendini bir militan yahut moda tabirle ‘medya aktivisti’ değil profesyonel gazeteci olarak tanımlıyor. 

BBC ise “bağımsız bir medya” olduğunu ve “sadece İran’daki olayları aktardığını” dolayısıyla bir hibrid savaş aparatı olmadığını iddia ediyor. 

Halbuki Rahimpur İran halkına değil, İngiltere’ye hizmet ettiği için BBC’den maaş alıyordu ve BBC de kendini İranlıların haber ihtiyacını karşılamaya adamış bir hayır kurumu değildi. 

Rahimpur’un annesine söyledikleri, bir gazetecinin bir başka TV kanalının yayın politikasına yönelik eleştirisinden ibaretti. 

Buna rağmen Suudi kanalı onu Devrim Muhafızları’nın işbirlikçisi olmakla suçladı ve seferber ettiği trol ordusuyla toplum içine çıkamaz hale getirdi. Rahimpur sosyal medya hesaplarını kapattı ve gazeteciliği bıraktığını açıkladı. Hatta Cemal Kaşıkçı’nın akıbetine uğraması ihtimalinden söz edilir oldu.[3]

Fakat çok dikkat çekici bir şekilde ne o ne de BBC, bu Suudi kanalına tek kelime bile etmedi.

Halbuki hem Rahimpur hem BBC hem de Suudi kanalı, ‘basın ve ifade özgürlüğü şampiyonu’İngiltere’de bulunuyordu.

BBC neden secde etti?           

BBC’de çalışan bir gazetecinin Suudilerin kanalını İran’ı parçalamaya çalışmakla ve hibrid savaşın bir parçası olmakla suçlaması, sadece basit bir eleştiriydi. Hatta anne ve kız arasındaki bir sohbetten ibaret olduğu ve dışarıya istem dışı yansıdığı için eleştiri bile sayılamazdı.  

BBC Suudi kanalına bu eleştiriyi yapınca Suudi kanalı da ona aynı eleştiriyi yapıp “eğer İranlı ayrılıkçı örgütlerin liderlerine yer vermek hibrid savaşın aparatı olmaksa BBC bu işi çok daha uzun zamandır yapıyor”diyebilirdi. 

Peki ‘İran halkı için çalışan cesur ve fedakar gazeteci’ Rânâ Rahimpur ile “bağımsız bir medya” olduğunu ve çalışanlara yönelik tacizlere katlanamayacağını iddia eden BBC, demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü cenneti İngiltere’de Suudi kanalının başlattığı bu saldırı karşısında ne yaptı?

Rahimpur, “İran’ı kendi içinde öldürüp” gazeteciliğe veda etti. BBC ise onu yüzüstü bıraktı.

BBC, konuyla ilgili açıklamasında “Rana Rahimpur, yasa ve ahlak dışı bir şekilde kaydedilip yayımlanan bu ses kaydının kesilip biçildiğini ve tahrif edildiğini ve onun içeriğinin kendisinin görüşünü ve çalıştığı kurumun haber politikasını yansıtmadığını söylüyor”[4] dedi ve “çalışanlarının yanında olduğunu”ve “onlara yönelik tacizlere tahammül etmeyeceğini” söyleyerek zahiren Rahimpur’a sahip çıktığını göstermeye çalıştı. 

Yani muhabirinin görüşünü olmasa bile en azından eleştiri hakkını savunabilirdi. Ancak bunu yapmadığı gibi “bunlar kişisel olarak onun ve kurumsal olarak da BBC’nin görüşümüzü yansıtmıyor” diyerek Suudi kanalı karşısında diz çöktü.   

BBC Farsi’yi bu zavallı duruma düşüren şey, bu hibrid savaştaki rütbesinin Suudi kanalından düşük olmasıydı.

Evet BBC en azından zahire dikkat ediyor ve Suudi kanalı gibi göze soka soka kışkırtıcılık yapmıyordu. 

Aslında bu tarzıyla BBC, İran toplumu üzerinde yavaş; ama daha kalıcı bir etki bırakıyordu. Ancak şu an Amerika’nın, İsrail’in ve Suudilerin beklemeye tahammülü yoktu. İran’ın en kısa sürede Suriyeleşmesine ihtiyacı vardı. 

İşte bu yüzden de bu hibrid savaşın ana karargahı BBC değil, Suudilerin İran International kanalıydı. 

Rütbe farkı sadece askerlerde değil, şarlatanlarda da var

Rana Rahimpur, BBC ve Suudi İran International kanalı, birlikleri ayrı dahi olsa bu savaşın askerleri arasında bir ast üst ilişkisi bulunduğunu kanıtlayan tek örnek değil. 

Bahailere ait Manoto kanalı spikeri Saloma Seyyidnia’nın CIA’nın maaşlı memuru Mesih Alinejadhakkındaki ifşaatının sosyal medyaya düşmesinden sonra kurtuluşu ona secde etmekte bulması, şarlatanlar arasında da bir rütbe farkı ve ast üst ilişkisi olduğunu kanıtladı.    

Saloma Seyyidnia, sosyal medyaya düşen telefon görüşmesinde Amerika’nın Sesi’nde çalıştığı için gazeteci sıfatını kullanan Mesih Alinejad’ın para için insanların güvenliğini nasıl acımasızca tehlikeye attığının ayrıntılarını anlatıyor.    

Seyyiddina ses kaydında geçen ayrıntılara göre Mesih Alinejad, Ekim 2019’daki olaylar sırasında hayatını kaybeden Puya Bahtiyari hakkında bir belgesel hazırlıyor ve bu belgesel karşılığında ManotoKanalının sahibi Keyvan Abbasi’den 10 bin sterlin para istiyor. 

Ancak Puya Bahtiyari’nin annesi o videonun kendisini zor durumda bırakacağını belirterek hem Mesih Alinejad’dan hem de Keyvan Abbasi’den bunun yayımlanmamasını istiyor. 

Keyvan Abbasi Puya Bahtiyari’nin annesinin güvenliğini düşünerek videoyu yayımlamıyor. Mesih Alinejad ise telefon ettiği Keyvan Abbasi’den videoyu yayımlamasını istiyor ve annenin güvenliğinin tehlikeye düşebileceği ihtimalini ise hiç önemsemiyor ve 10 bin sterlinini istiyor.[5]

Keyvan Abbasi’nin Mesih Alinejad’ın para için insanları tek kullanımlık peçete gibi gören tavrından dolayı telefonla konuşurken sinirden titrediğini anlatan ve Alinejad’a hakaretler eden Saloma Seyidnia, bu ses kaydı sosyal medyaya düşünce tavrını değiştiriyor.

Seyidnia, 28 Eylül’deki twitinde kendisine ait ses kaydını yayımlayanların hedefinin ayrılık çıkarmakolduğunu belirtiyor ve Mesih Alinejad’ın on yıldır İran kadınları için ne büyük zahmetlere katlandığını söylüyor onunla gönül birliği içinde olduğunu vurguluyor.

Peki Rânâ Rahimpur ve BBC’nin Suudi İran International kanalına secde etmesi olayı neden Salome Seyidnia’nın Mesih Alinejad’a secdesi şeklinde tekrar ediyor. 

Bunun cevabı aslında Seyidnia’nın sosyal medyaya düşen ses kaydında çok net bir şekilde veriliyor. O, Mesih Alinejad’ın İran International kanalında çalışmadığını; ama “o kanalın tamamı” olduğunu söylüyor.

Bu ifadeler, Suudi kanalının bu hibrid savaştaki ana karargah rolünü teyit ederken onun Alinejad’a secde eden twiti de şarlatanlar arasında bir ast üst ilişkisi olduğunu ortaya koyuyor. Mesih Alinejad’ın kendisinin üstü olmasının da onun ana karargahta bulunmasından kaynaklandığını kanıtlıyor.

Suudi kanalının savaş aparatı olduğunun kanıtı

Suudi İran International kanalının bir savaş aparatı olduğu, dolaylı kanıtlar veya yorumlarla varılabilecek bir sonuç değil. Bu Suudi kanalı, örneğin BBC gibi en azından zahire dikkat ederek kendine medya kuruluşu havası vermeye çalışmıyor. 

Bir medya kuruluşu değil istihbarat servisi departmanı gibi davranıyor. Bunu da zaten gizleme gereği dahi duymuyor. 

Alışıldık yalan haberleriyle yetinmiyor; örneğin İran yöneticilerinin Venezüella’dan sığınma istediğini son dakika haberi olarak duyuracak kadar fütursuz yalanlar söylüyor. Mesih Alinejad’ın bile “gazeteci” sıfatıyla anılıyor olması, bu kanalı yayınları konusunda cesaretlendiriyor. 

Bu açılardan hatta Amerika’nın Sesi bile Suudi kanalının yanında ‘saygın medya kuruluşu’ gibi kalıyor.

Elbette bütün bunlar Suudi İran International kanalının bir savaş aparatı olduğunu kanıtlamaya yeter; ancak bunun daha somut ve içeriden bir kanıtı var. 

Bu kanıt da İran International kanalının önde gelen muhabirlerinden Sernaz Gazizade’nin sosyal medyaya düşen ses kayıtları. 

Sernaz Gazizade, BBC Farsça muhabiri Fernaz Gazizade’nin kız kardeşi. O, yaklaşık 15, 20 gün önce sosyal medyaya düşen ses dosyasında kanalda çalışan kadınların erkek amirlerin tecavüzlerineuğramasının ayrıntılarını anlatıyordu. 

Erkek yöneticilerin verdikleri para karşılığında kadın personele her istediklerini yapabileceklerini düşündüğünden söz ediyordu. 

Bu ses dosyası sadece “kadın hayat, özgürlük” devriminin kanaldaki çalışma hayatına nasıl yansıdığını göstermesi bakımından önemli olsa da dinlemeye tahammül etmek zor.

Sernaz Gazizade’nin daha sonra sosyal medyaya düşen görüntülü konuşma dosyası daha önemli. Zira bu videoda kanalın sahibi Mahmud İnayet’in kendisinden yaklaşık bir aydır istediği “büyük işin” ayrıntılarını anlatıyor. Bu arada Mahmud İnayet de BBC’de ‘yetişmiş’ biri. 

Kanalın bu “büyük iş” için kendisine vermeyi vaat ettiği bütçe 1 milyon sterlin ve bu “büyük iş” de İran’daki bir cezaevinde bulunan iki yabancı ülke vatandaşının videosunun çekilmesi.

Mehsa Emini’nin ölümünden sonra başlayan şiddet olayları sırasında İran istihbarat bakanlığı ikisi Fransız olmak üzere çok sayıda yabancıyı tutukladığını açıklamış ve Fransız dış istihbarat servisipersoneli olan iki şahsın da ifadelerini yayımlamıştı.

Sernaz Gazizade İranlı olmayan iki tutuklunun kim ve hangi ülke vatandaşı olduğunu söylemediği için bu “büyük iş” çerçevesinde videoları istenenlerin Fransız istihbaratçılar olup olmadığını bilemiyoruz. 

İngiltere’de yaşayan İranlı serbest gazeteci Ali Alizade, New York Times’ta yayımlanan bir makaleyi kaynak göstererek Suudi Veliahdı Bin Salman’ın 2017’de savaşı İran topraklarına taşımak amacıyla İran International kanalına daha kuruluş aşamasında 2 milyar dolar verdiğinin belirtiyor. 

Dolayısıyla Sernaz Gazizade’ye bu “büyük iş” için teklif edilen 1 milyon sterlinin genel savaş bütçesi içerisinde bozuk para gibi kaldığını söylüyor.[6]

Hangi medya kuruluşu, bir ülkedeki iki yabancı tutuklunun videosunun çekilmesi için 1 milyon sterlin harcar? 

Böyle bir video bir medya kuruluşunun mu yoksa bir istihbarat servisinin mi talebi olabilir? Bunlar cevabı açık sorular. 

Suudi kanalının bir medya kuruluşu değil bir savaş aparatı olduğunu kanıtlayan en somut ve içeriden kanıt işte bu yüzden Sernaz Gazizade’nin sosyal medyaya düşen görüşmesi. 

Sonuç

İran Devrim Lideri Ayetullah Hamenei, son olaylarla ilgili yaptığı bir konuşmasında “dış düşmanın var olduğunu söylemek içeride sorun yok demek değildir. Sinek yaraya konar, yaralarımızı tedavi etmeli biz yöneticilerden kaynaklanan sorunları çözmeliyiz. Bizim hatalarımız ve sorunlarımız olmazsa ne yabancı kanallar sorun çıkarabilir ne de Amerika bir halt edebilir” demişti. 

İran’ın sadece yöneticilerden değil, yönetim tarzından da kaynaklanan sorunları olduğu çok açık ve hele de son olaylardan sonra bunu inkar eden hiç kimse de yok. Fakat bunun tersi de doğru

İran’ın yönetim sorunlarının olması da Amerika’nın bu ülkede rejim devirmek için resmi olarak bütçe ayırdığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. 

Suudi Veliahdı Muhammed Bin Salman’ın 2017’de “savaşı İran toprakları içine taşıyacağız”sözünün şaka sayılmasını gerektirmiyor. 

BBC, VOA, Manoto ve İran International’in savaş aparatı değil medya kuruluşu olduğunu ispat etmiyor. 

İşte bu yüzden bu şebekelerde çalışanlar, gazeteci değil, hibrid savaşın askerleri ve  bunların ürettiklerini satanlar da uzman değil, şarlatan.

Bilgi teknolojisindeki muazzam gelişmeler bilgiyi çeşitlendirdi ve ona ulaşmayı hızlandırdı, tercümeyi kolaylaştırdı. 

Bütün bunlar doğal bir siyasal olay ile hibrid savaşı, gazeteci ile hibrid savaş askerini, uzmanla şarlatanı ayırmayı basitleştirdi.     

 Ancak Türkiye medyası Kanada başbakanına dayanarak İran’da 15 bin kişinin idam edileceğini, CNN International’e dayanarak İran cezaevlerinde kadınlara tecavüz edildiğini 17 bin kişinin ölümünden sorumlu Halkın Mücahitleri örgütünü dayanarak bir kız idama mahkum edildiğinde ona önce tecavüz edilip sonra idam edildiğini haber diye yayımlıyor.

Bununla da yetinmiyor yerli şarlatanlara bir de bunları uzman sıfatıyla yorumlatıyor. 

Mesih Alinejad’ı “gazeteci” sıfatıyla ekranlarına konuk ediyor. Dolayısıyla Mehsa Emini’nin polis tarafından öldürüldüğüne inanıyor. 

Bu kez her şeyin çok farklı olduğunu, rejimin gidici olduğunu hatta yetkililerin ülkeyi terk etmeye ve sığınacak yer aramaya başladıklarını iddia ederken bununla eş zamanlı olarak “diktatör rejimin” halka nefes aldırmadığına ve baskı altında tuttuğuna inanıyor.

Türkiye’deki medyanın ve akademinin bu zavallılığı hibrid savaşın askerlerinin bile değil şarlatanlarının gönüllü kurbanı olmasından kaynaklanıyor.       

 


[2] Hemşehri Online, 12 Kasım 2022.  واکنش عجیب رعنا رحیم پور ؛ همه شما دنباله رو سپاهید | ایران را در خودم کُشتم ؛ برای همیشه خداحافظ! | شما رسانه‌های لندنی از جنس سپاه را می‌خواهید!

Neler Söylendi?