https://www.ekrangazetesi.com/files/uploads/user/31362.jpg
Hasan Hüseyin Avcı

Din, Bilim ve İlerleme...

01-10-2023 20:47

 

Auguste Comte’un üç hâl kanunu ya da üç hâl yasası olarak adlandırılan toplumsal evrim kuramına göre toplumlar üç aşamadan geçer: Teolojik, Metafizik, Pozivitist.

Teolojik aşamada insan bütün olguların doğaüstü güçlerin bir sonucu olduğunu düşünür, bütün olguların kökenlerini ve nihai nedenlerini doğaüstü olanda arar.

Teolojik aşamada insanlar her şeyin nedeninin Tanrı olduğunu, toplumsal ve fiziksel dünyanın Tanrı tarafından üretilmiş olduğunu düşünürler ve varoluşu kendi akıllarına dayanarak açıklamak yerine, kilisenin doktrinlerini kabul ederler.

1800’den itibaren dünyanın girdiği Pozitif (ya da bilimsel) aşamada ise insan düşüncesi kesin doğruyu ve mutlak nedenleri aramaktan vazgeçer, düşünce özleri terk edilir. Bunun yerine artık akıl ve gözlemin bir bileşimi sayesinde olguların birbirlerini takip etmelerine ve birbirlerine benzemelerine neden olan değişmez ilişkilerini, yani olguların kanunlarını keşfetmeye çalışır (Ritzer, 2008:18). Başka bir deyişle pozitif aşama bilimsel aşama olduğu için bu aşamada pozitivist ve bilimsel bakış açısı ve bilimsel yöntem hâkimdir.

Din genel anlamıyla yaratıcının insanlar için belirlediği inanç, kulluk ve beşeri ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini bildiren ilahi kuramlardır.

Bizim dinimizin ilk kaynağı olan Kur an-ı kerim indiriliş sırasına göre okuma (öğrenme, araştırma)ile başlar. Kur anda bir çok ayette ’aklınızı kullanmazmısınız’?, ‘düşünmez misiniz ‘?diyerek salim akıl ile Rabbimizin yarattığı varlıklar, varlıklar arası ilişkiler ve olaylar üzerine kafa yormamızı ister.Aynı şekilde ilim öğrenmenin beşikten mezara kadar devam edeceğini, etmesi gerektiğini ,ilim öğrenmenin kadın erkek her Müslümana farzdır diyen bir peygamberi örnek edinen bir dine inanmaktayız. Öğrenilmesi gereken ilim sadece dini ilimlerle sınırlı değil insanı, yaşamı ilgilendiren zararsız tüm ilimleri kapsamaktadır.

İlerleme veya önceki kullanımda terakki; ülkelerin ekonomi, bilim teknoloji ve diğer toplumsal alanlarda ilerleme yükselme ve gelişmek demektir. Bizim dinimiz insanların ahiretteki mutluluğu kadar bu dünyadaki mutluluğunu da gaye edindiğine göre; eğer insanları daha mutlu edecekse ilerlemeyi desteklediği bilinen bir gerçektir. Dinimizin ilerlemeye ve kalkınmaya karşı bir görüş bildirmesi ihtimal dışıdır.

İslam’ın ilk birkaç yüzyılında Müslümanlar ilerleme ve kalkınma açısından altın çağını yaşadığı, Batının ise bilim akıl ve insani ilişkilerde kilisenin de olumsuz etkisiyle çok gerilerde olduğu bilinmektedir. Hatta haçlı seferlerinin en önemli nedenlerinden birininde Müslümanların ileri medeniyet zenginliklerine karşı olan kıskançlık ve bu zenginlikleri ele geçirme ihtirasları olduğunu kabul etmek gerek. Bunu haçlıları geçtiği yerleri talan etmesinden anlayabiliriz.

Rönesans ve aydınlanma felsefesi ile birlikte ilerlemenin kanun, dinamik ve ilkelerini dikkate alan batı ilerlemede öncü duruma geçmiştir. Kilisenin ortaçağda ilerlemeye takoz olması sebebiyle batı da gelişen dinin ilerleme ve terakkiye karşıdır fikrinin; batının ilerlemedeki öncü konumuna hayranlık duyan bazı Müslümanlara da maalesef sirayet etmiştir. Bu mesele günümüze kadar tartışılagelmiştir. Bu arada ilerleme veya kalkınma olgusu direkt olarak din veya din dışılıkla ilgili değildir. Tarihten bu güne ileri diyebileceğimiz ülke ve milletlerin içinde dini hassasiyeti gelişmiş ve de dine soğuk ülkeler olduğu gibi ilerlememiş veya ilerleyememiş ülkelerde de dini hassasiyetin yüksek olanlar olduğu gibi, dinen zayıf diyebileceğimiz ülkeler de bulunabilmektedir. Müslümanlarda ilk yüzyıllarında ileri medeniyetler kurabileceğini ispatlamışlardır. Onun için ilerleme ve kalkınma ;buna inanıp güvenen ve karar veren toplumların gerçekleştirebileceği bir olgudur. Tabiidir ki ilerleme veya kalkınmaya inanç ve kararlılıkla birlikte ilerlemenin dinamik ilke ve kanunlarını uygulamak ve dikkat etmek te ilerlemenin olmazsa olmazıdır.

Tüm dünya insanlarının ve bazı Müslümanlar için iki önemli tehlike söz konusudur. Birincisi ilerlememiş, ilerleyememiş ülkelerin insanlarının küçümsenmesi, hor görülmesi, hatta insan olarak dahi görülmemesidir. Gerçek anlamda ilerlemiş toplum; erdemli adaletli tüm dünya insanlarına değer veren, adalete ve merhamete önem veren, yaratanı ile sıkı bağlarının yüksek olan dürüst insanların oluşturduğu toplumlardır.

İkinci tehlike ise Auguste Comteun da hayal ettiği gibi pozitif bilimlerin her şeyin merkezine koyup bilimin her sorunu çözebilen sihirli bir değnek olarak görülmesidir. Bunun bilimin nihai bir sonuç olmaması bilimin gözlemlenebilen, labaratuvarda incelenebilen alanlarla ilgilenmesi ,ve de davranışların nasıl olması gerektiği alanla ilgilenmemesi (bilim neden ve sonuçla ilgilenir) bilimin eksiklik,açmaz ve yetersizliklerini gösterir.

Dünyanın bütün bölgelerinde insanların dinden uzaklaşması hatta deizm veya ateizme yönelmesinin dinin akıl ve mantıktan uzak anlatılması inananların dini kötüye kullanması ve yanlış uygulamalarının yanında bilimin ve ilerlemenin hayatın merkezine yerleştirilme çabalarının da önemli bir etkisi vardır. Öyle ya bilim ve ilerleme ihtiyacımız olan her şeyi verebilip ve sorunları çözebilecekse insanlarda‘ dine ve yaratana ne diye ihtiyaç vardır’ gibi düşünceler doğurma ihtimali yüksek olduğundan insanlar dinden uzaklaşmakta ve de deist ve ateist olabilmektedir.

Bilim ,teknoloji ve ilerleme insanlık için nihai bir amaç değil insanların bu dünyada yaşamlarını kolaylaştıran bir araçtır.

Onun için bilimi hayatımız için gerekli ama ona yükleyeceğimiz anlamı olduğundan ve olması gerektiğinden daha fazla ve öteye götürülme konusunda çok dikkatli olunması gerekir.

Din insanın fıtratında var olan kişinin yüce yaratıcıya sağlam bir kulp ile bağlanmayı, dünya hayatında mutluluğu ve de ölümden sonraki hayatın güzel bir şekilde gerçekleşebilmesi için vazgeçilemeyecek bir olgudur.

Neler Söylendi?