Tefsir Notları: Bakara Suresi -15- Ayetler: 71-75

Bakara Suresinden ayetler... Rabbim Kitabını doğru anlayıp doğru yaşamayı Kuran Ahlakı ile ahlaklanıp Kuran'la inşa olmayı nasip eyle...

TEFSİR - 20-01-2023 10:59

Tefsir Notları: Bakara Suresi -15- Ayetler: 71-75

71- (Bunun üzerine Musa) Dedi ki "O (Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve onda alaca olmayan bir inektir." (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.

Hz. Musa üçüncü kez onun nasıl bir şey olduğunu açıklamak durumunda kalıyor, onlara şöyle cevap veriyor: "Allah diyor ki: O, yer sürmeyen, ekin sulamayan, boyunduruk altına alınmamış -çifte koşulmamış- bir inektir..."
Bu açıklamanın sonunda, söyleyecek bir şey bulamıyorlar, zorunlu olarak, "İşte şimdi gerçeği getirdin." diyorlar. 
Kesin delillerle susturulan ve artık gerçeği kabul etmekten başka seçeneği olmayan insanların söylediği türden bir sözdür bu. Reddetmek için bir yol bulamıyorlar. Bu yüzden gerçeği onaylamak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla önceki sözlerin tam anlamıyla açık olmadığı bahanesini ileri sürüyorlar. Bunun kanıtı da yüce Allah'ın şu sözüdür: "... onu kesmişlerdi. Ancak az kalsın yapmayacaklardı." 

"Hani siz bir adam öldürmüştünüz de suçu birbirinize atmaya kalkmıştınız." 

Bu ifade, kıssanın başlangıcını anlatmaktadır. Ayetin orijinalinde geçen ifadenin mastarı olan "tedaru", "tedafu" anlamındadır; yani, kendini savunup başkasını suçlamak demektir ve "defaa" anlamında "deree" kökünden gelir. Ortada öldürülen bir adam vardı, her taife de suçu başkasının üzerine atıyordu. 

Yüce Allah da onların gizlediklerini açığa çıkarmak istiyordu. "İneğin bir parçasıyla ona (o öldürülene) vurun, demiştik." Zamirlerden birincisi öldürülen adama dönüktür; ikincisi ise ineğe dönüktür. 

Bu ayetle ilgili olarak bazı müfessirler "Bu kıssanın anlatımı ile kastedilen şey, Tevrat'ta yer alan söz konusu hükmün yasalaştırılmasının sebebini açıklamaktır.  “Ölünün diriltilmesinden maksat ise, bu hükmün yasalaşması sonucu, öldürülenin kanının kimin tarafından döküldüğünün ortaya çıkmasıdır. Yani burada sözü edilen hayat, yüce Allah'ın "Kısasta sizin için hayat vardır." (Bakara, 179) şeklindeki sözünde geçen hayat gibi bir hayattır.”  Yoksa, mucize yoluyla diriltme olayı söz konusu değildir”. Diyorlar.

Ancak Allame Tabatabi bu görüşü eleştiriyor ve sizin de takdir edeceğiniz gibi kıssanın akışı, özellikle, "İneğin bir parçasıyla ona (o öldürülene) vurun, demiştik. İşte Allah, ölüleri böyle diriltir." ifadesi, böyle bir yoruma engel oluşturmaktadır. Diyor. 

72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, sizin gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı. 

73- Bunun için de: "Ona (ölü cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki akıllanırsınız. 

Üstad Mevdudi kıssadan amacın İsrail oğullarının ineğe tapma geleneğini terbiye olduğunu söylese de kıssanın katilin ortaya çıkarılması ile kabul eder ve  “Kur'an, öldürülen adamın bir müddet için hayata döndüğünü ve katilin adını söylediğini bildirmektedir.” Der.

Ali Bulaç ve Mustafa İslamoğlu İsrail oğullarında var olan bir gelenekten hareketle dirilme olayının gerçekleşmediğini buradaki dirilmeden kastın “Kısasta hayat var” anlamında kullanıldığını söylüyorlar. 

Ali Bulaç ve Mustafa İslamoğlu’na göre: Kıssanın anlatıldığı olay öncesinde İsrail oğullarında bir cinayet gerçekleşmişti. Faili meçhul bir cinayetti bu. Bu cinayetin kimin eseri olduğu ortaya çıkmamıştı.

Tevrat’ta geçen bir hüküm vardı, o hükme göre. Eğer bir yerde bir cinayet işlenir, maktul bulunur, katil bulunmazsa, maktulün bulunduğu yere en yakın yerleşim bölgesindeki insanlar toplanırlar, bir inek kurban ederler ve kurban edilen ineğin üzerinde ellerini yıkarlar ve yemin ederlerdi. 

O, bu işlemi yapan o kimsenin bu cinayetle bir alakasının olmadığına delalet ederdi, Eğer bu işlemi bir kimse yapmaktan kaçınırsa, onun katil olduğu ortaya çıkardı. Değilse toplumsal sorumluluktan böylece kurtulmuş olurlardı. Bu tavırları ile bu maktulün kanını ne ellerimiz gördü ne gözlerimiz katili gördü diyerek yemin ederlerdi. 

İneğin bir parçası ile vurma fiilinin mecaz ifade ettiğini söylüyorlar ve burada darebe fiilinin vurmak değil misal vermek anlamına geldiğini ifade ediyorlar. 

Ancak bu yorumun şöyle bir sıkıntısı var İsrailoğlulları böyle bir geleneğe sahipse Hz. Musa’ya niye tepki gösteriyorlar, ve kesilecek inek konusunda niye bu kadar soru soruyorlar. 

Bizim kanaatimize göre Üstad Mevdudi ve Allame Tabatabai’nin yorumları daha doğru gibi. İsrail oğullarının özel durumunu düşünüp hayatlarında bu kadar olağan üstü şey gerçekleşmesine şaşmamak gerekiyor.

Doğrusunu Allah bilir.

Peki bu olay Kur’an da niçin yer aldı yada bu olaydan hangi dersleri çıkarmalıyız.?
Birincisi bu kıssa bize gereksiz ayrıntılara dalarak asıl hedefi unutmayın diyor. 
İkincisi lüzumsuz sorular sormayın basit sade bir şekilde samimice size emredileni yapın diyor
Üçüncüsü bilginiz olmayan konularda zanla tahminle hüküm vermeyin vahye size emredilene teslim olun diyor… 
Doğrusunu Allah bilir.. 

74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri de vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz) değildir.

Ayette Kalplerin taştan da katı olabileceğini ifade ediliyor. Katı kalp hissetmeyen kalptir duygusuz kalptir. Taşların bile Allah korkularına vurgu yapılarak cansız varlıkların Allah ile bağlantıları hatırlatılıyor. Yaratıcısına nankörlük yapan insanın taşlar kadar bile olamadıkları vurgulanıyor.

"Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar."

Bu ifadede taş ile su karşılaştırılır. Çünkü taş sertliğin sembolüdür, su ise yumuşaklığın. Buna rağmen sertliğin sembolü olan taştan, yumuşaklığın sembolü olan su kaynar. Sert taş yarılır içinden yumuşak sular akar. Ama onların kalbinden gerçeği kucaklayacak bir duygu yansımaz, pratik ve somut gerçeği yansıtacak bir hak söz ağızlarında çıkmaz.

"Öylesi de var ki, Allah korkusundan (yukarılardan) aşağıya düşer."

Taşların aşağıya düşmesi; bildiğimiz gözlemlediğimiz, dağların doruklarındaki kayaların parçalanıp yer sarsıntıları veya kışın aralarında oluşan buzların bahar mevsiminde eriyip suya dönüşmesi sonucu aşağı doğru yuvarlanmasıdır.

Doğal sebeplerine bağlı bu yukarıdan düşüşün yüce Allah'ın korkusundan kaynaklanan bir düşüş olarak nitelendirilmesi, bütün sebeplerin yüce Allah'ta son bulduğundan dolayıdır.

Onun için taşın özel nedenlere bağlı olarak aşağı doğru yuvarlanması, yüce Allah'ın ona yuvarlanmaya ilişkin verdiği emre itaat etmesi demektir. Dolayısıyla o, varlığıyla Rabbinin kendisine yönelik emrini algılamaktadır.

Allah şöyle buyuruyor: "Onu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız." (İsrâ, 44) "Hepsi ona boyun eğmiştir." (Bakara, 116)

Korku bilinçli edilgenliktir. O da Allah'ın korkusu ile yuvarlandığına göre, bu yuvarlanışında bilinçlidir. Bu bakımdan ele aldığımız ayet şu ayetleri andırmaktadır: "Gök gürültüsü, övgüsüyle, melekler de korkusundan

O'nu tesbih ederler." (R'ad, 13) "Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah'a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam." (R'ad, 15)

Bu ayetlerde gök gürlemesinin çıkardığı ses, övgüyle Allah'ı tesbih etme olarak nitelendirilmiştir. Gölgenin yüce Allah'a secde ettiği vurgulanmıştır. Bunlar ve benzeri ayetler, Bakara 74 daha iyi anlamamızı sağlar.

Ayetteki "Öylesi de var ki, Allah korkusundan (yukarılardan) aşağıya düşer." ifadesi, kalplerinin taştan daha katı ve duyarsız olduğunu vurgulamaya yönelik ikinci bir açıklamadır.

Çünkü taş Allah'tan korkar, O'nun korkusundan yukarıdan aşağı düşer. Ama onların kalpleri, ne Allah'tan korkar, ne de O'ndan çekinir.

75- Siz (müslümanlar,) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı.

Bu ayette hitaplar kısa bir süre önce İslâm'a giren Medineli Müslümanlaradır.

Onlar Hz. Peygamber'e (s.a.) büyük bir ilgi duyuyorlardı; çünkü komşu Yahudilerden peygamberlik, vahiy, melekler, ilâhî kanun vs. hakkında çok şeyler duymuşlardı. Onlardan O'na inananların tüm dünyaya önderlik edeceği yeni bir peygamberin geleceğini de işitmişlerdi. İşte bu nedenle Hz. Peygamber'i (s.a.) duyduklarında Medineliler hemen O'na dönmüşler ve büyük gruplar halinde İslâm'a girmişlerdi. Doğal olarak ilâhî kitaba sahip olan ve bir peygamberin geleceğini önceden bildiren Yahudilerin Hz. Muhammed'i (s.a.) kabul edenlerin ilki ve O'nun en önde gelen destekçileri olmalarını bekliyorlardı.

Fakat onların beklentilerinin tersine Yahudiler yeni dine girmeyince, yeni Müslümanlar kendileri onlara gidip İslâm'ı tebliğ ettiler; fakat onları ikna edemediler.

Yahudiler birde İslam'ı kabul etmeyişlerini İslam aleyhine delil olarak kullandılar.

Şöyle dediler: Bunda şüpheli bir şeyler olmalı. Eğer Hz. Muhammed (s.a.) gerçekten Allah'ın elçisi olsaydı, kitabı bilen bu alim insanlar O'nu reddetmezlerdi diyorlardı.

Yahudilerin bu aleyhte sözlerinin etkisini kırmak için rabbimiz Yahudilerin geçmiş tarihinden örnekler verdikten sonra Müslümanlara siz onların inanacağını mı sanıyorsunuz onlar Allah’ın ayetlerini bile bile değiştiren insanlar diyerek uyarılıyordu..

Müslümanlar, tarihleri böyle olan bir kavimden kendi peygamberlerine bunca saydısızlığı yapan, Allah’a söz verip ahdinden dönen böyle bir topluluktan bu tür beklentilerde bulunmamaları söyleniyordu.

Üstad Mevdudi diyor ki Bu uyarı gerekliydi. Çünkü müminlerin onların İslâm'ı reddetmesi nedeniyle cesaretlerini kaybetmeye eğilimleri vardı.

Yahudilere gelince; onlar o denli bozulmuş ve taş kalpli olmuşlardı ki, daha önceden kızlarını öldüren putperestlerin kalbini yumuşatan bu ayetler bile onları harekete geçirememişti.

Onlar Allah'ın sözünü işitiyor, (iyice algılayıp) akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştirenlerdi, Yahudi alimleri ve dinî liderlerdir. Yahudi alimleri ilâhî kitapları sadece değiştirmek, bozmak, yanlış yorumlamak ve kendi anlamak istedikleri anlamda okumakla kalmayıp, metindeki kelimeleri de bile bile değiştirmişlerdi bunlar böyle bir topluluktu.

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Tefsir Notları: Bakara Suresi -30- Ayetler: 146-150

Tefsir Notları: Bakara Suresi -30- Ayetler: 146-150

28-09-2023 - TEFSİR

Tefsir Notları: Bakara Suresi -29- Ayetler: 141-145

Tefsir Notları: Bakara Suresi -29- Ayetler: 141-145

27-07-2023 - TEFSİR