Mücahit Gültekin, İran’ın İsrail’le düşmanlığı göstermelik iddialarını değerlendirdi...

ANALİZ - 15-04-2024 06:39

Mücahit Gültekin, İran’ın İsrail’le düşmanlığı göstermelik iddialarını değerlendirdi...

Mücahit Gültekin İran’ın Siyonist İsrail’e yönelik saldırılarını itibarsızlaştıranlara tepki göstererek vahdet vurgusu yaptı.

Mücahit Gültekin'in sosyal medya hesabı X'te yaptığı paylaşım şöyle: 

İran’ın dün gece yaptığı operasyondan sonra, sosyal medyada dolaşıma sokulan “İran’ın İsrail’le düşmanlığı göstermelik” gibi bazı manipülasyonlar hakkında birkaç noktaya değinmek istiyorum.

1.İran’ın İsrail’e olan düşmanlığı politik değildir, ontolojiktir. Yani “İsrail düşmanlığı” İran devriminin varlığını karakterize eden unsurlardan biridir. Bunun pek çok kanıtı olmasına rağmen bir tanesini burada vermek istiyorum.

Şah zamanında SAVAK İmam Humeyni’den Şah’ın aleyhinde konuşmamasını, İsrail aleyhinde konuşmamasını ve İslam tehlikededir dememesini istiyor. İmam Humeyni bunun üzerine 4 Haziran 1963’te kimilerine göre devrim sürecinin en önemli kilometre taşı olan konuşmasını yapıyor ve şöyle diyor: “Bizim bütün meselemiz zaten bu üç konudan ibarettir. İsrail sizin ticaretinizi, ziraatınızı, servetinizi gasbetmek istiyor, İsrail Kur’an’ı ve Müslümanları ortadan kaldırmak istiyor” diyerek Şah’ı, İsrail’in gaye ve entrikalarının takipçisi olmakla itham ediyor ve şunu ekliyor: Şah bundan niçin rahatsız oluyor? Yoksa Şah İsrailli midir? Dikkat ederseniz bu konuşma devrimden yaklaşık 20 yıl önce yapılıyor. Yani ortada İslam Cumhuriyeti’nin esamesi yok. Nitekim bu konuşmadan sonra Şah tarafından önce tutuklanıyor sonra da sürgüne gönderiliyor. Devrim olduktan sonra ise, ilk iş İsrail elçiliği kapatılıyor ve Filistin Kurtuluş Örgütü’ne tahsis ediliyor. ABD’yle ilişkiler kesiliyor ve 45 yıldır devam eden ambargo ve abluka başlıyor. Özetle İsrail’e karşı durmak İslam devriminin sonuçlarından biri değil, sebeplerinden biridir.

2.İran İslam İnkılabı’nın karakteristik unsurlarından biri de Müslümanların kardeşliği, yani vahdettir. Hatta sadece Müslümanların değil, bütün ezilenlerin ittifakıdır. Buna ilişkin de pek çok kanıt vardır ama ben yine devrim öncesinden bir kanıt getirmek istiyorum. Devrimin şu andaki lideri Ayetullah Hamaney, 1965 yılında Seyyid Kutub’un İstikbal İslam’ındır (el Mustakbel li Hâze’d Dîn) kitabını Farsça’ya tercüme ediyor. Daha sonra bu kitabı çevirdiği için SAVAK tarafından sorgulanıyor. Sorgulamada kendisine kitap sorulunca şöyle cevap veriyor: “Söz konusu kitap Mısır'da yaşayan Müslüman bilgin Seyyid Kutub'un telifidir. Merhum hakkında bildiklerime gelince: Büyük bir İslam bilgini olduğunu, İslam dünyasına onlarca değerli telif sunduğunu ve şu anda bir kaç eserinin çevirisinin İran halkının elinde bulunduğunu biliyorum”. Mahkemedeki savunmasında ise şöyle diyor: “[İstikbal İslam’ındır] adlı kitaba gelince, ilkin bu nadide eserin âlim ve bilge yazarını gönülden desteklediğimi belirtmek isterim. Seyyid Kutub, Sayın Savcı’nın tasavvur ettiğinin aksine maceracı ve rahatsız bir insan değildi; 'tehlikeli ve tahammül edilemez biri' de değildi; bilakis, o asla sıradan bir insan değildir. Bu değerli İslam mütefekkiri İslam dünyasının büyük bir düşünürü, yüksek dereceli bir fikir adamı, usta bir yazar ve kısacası başlı başına kıymetli bir insan ve nadide bir kişilikti.” Bu konuşmalar şimdiye ait olsa belki “politik” değerlendirilebilir. Bu konuşmaları kamera önünde yapmıyor, mahkemede yapıyor; ceza alma pahasına… Bu arada Muhammed Kutub’un da bir eserini tercüme etmek istiyor ama onun çevrildiğini öğrenince vazgeçiyor. Diğer taraftan 1968’de el Fetih’in neşrettiği bir risalede, zamanın alimlerinin Filistin’e desteğe yönelik fetvaları toplanıyor. Bunlardan birisi de İmam Humeyni’nin fetvasıydı ve herkesi zekatlarını Filistin’e göndermeye yönlendiriyordu. Özetle “vahdet” İran İslam Cumhuriyeti’nin şiarlarından biridir. Bu politik ya da ulusal çıkar meselesi değildir.

3.Peki bunlara rağmen İran’da mezhepçilik yapan ya da İsrail’le ilişkiyi savunan kişiler yok mudur? Kuşkusuz var ve bildiğim kadarıyla sayıları hiç de az değil. Bu zihniyette olanlara karşı da hepimizin karşı durması boynumuzun borcudur. 4.Bütün bunlara rağmen İran’ın içeride ya da dışarıda güttüğü siyasetin eleştirilmesi gereken tarafları yok mudur? Şüphesiz vardır ve bu eleştiriler de saygıya değerdir ve dikkate alınmalıdır. 5.Sonuç olarak düşüncem şu: Bölgemizdeki asli sorun ABD, İngiltere ve İsrail tahakkümüdür. Bu tahakkümden kurtulmamızın tek bir yolu var, o da birlik olmak ve bu şeytani üçlüye karşı harekete geçmektir. ABD ve işbirlikçileri ise istiyor ki, gerek mezhep, gerek kavmiyet, gerekse hizip temelli çatışmalar bu bölgede hep canlı kalsın. Bu tartışmaların tamamını bitirmek mümkün değil, belki gerekli de değil. Ama bunların birlik olmamıza engel olmaması gerekir. Aksi takdirde emperyalizmin sopası sırtımızda şaklamaya devam eder. Bunun da asıl sorumlusu ABD ve ortakları değil, biz oluruz.

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
Halil Özsaraç yazdı: Kürecik’in son kullanma tarihi geliyor...

Halil Özsaraç yazdı: Kürecik’in son kullanma tarihi geliyor...

28-04-2024 - ANALİZ

Ertuğrul Özkök: 14 Nisan Günü İncirlik’e İnen İki B-1B Rockwell Uçağının Rotası Neresiydi?

Ertuğrul Özkök: 14 Nisan Günü İncirlik’e İnen İki B-1B Rockwell Uçağının Rotası Neresiydi?

26-04-2024 - ANALİZ