…
Ben şimdi yirminci yüzyılın son çeyreğinde senden kalma asırlık bir rüyanın çardağının altında, tam sol alt köşesine kıvrılmış bir gül yaprağı gibiyim. Sevda mühürlü, kendi tarihçesinin farkında mı diye her zaman düşünülen bir kitabenin hemen yanı başında sana göz kırpmaktayım. Ben. Modern zamanların unutmaya yüz tutmuş, çabuk başlanılan ve çabuk unutulan sözde duygularının arasından esip geçerek sana hiç geçmeyen bir sevda ile bağlı kalmaktayım.
Hani tüm üç noktaların esamesinin sana selam ettiği ve bütün kelimelerin sana doğru aktığı bir zamanın peşinden günbegün daha köklü bir şarkıya dönüşmekteyim. Seninle ilk karşılaştığımda tuttuğum nefesin coşkusundayım hala. Renklerin, kelimelerin, şarkıların ve dahi tüm kâinatın sana dönüştüğü; ezberini bozup da alışılmışın dışında seninle yeniden anlam kazandığı noktadayım. Her şeyin dili, sana dönüşünce aslına bürünmenin keyfiyetinde. Peki, ya şimdi?
Şimdi etek uçlarım çölün kalbini adımlayan ayaklarımın altından rüzgârına dudaklarına değe değe salınıp geçiyor. Kelimelerim toprağı adınla öpüyor. Mehtaba bakıp da sana yazıyorum. Sen vaad edilmiş cennetim, kulağıma eğilip de bana ne vakit yeniden şiirler okuyacaksın?! Başımda sevdan mine çiçeklerinden bir taç, kolumda beyaz yasemenden bir özlem bileziği. Hani sen derdin ya, çoktan unuturdum ben seni çoktan; ah bu şarkıların gözü kör olsun… Kulağımda sesin en kadim şarkının sen nakaratı gibi…
Sevgilim;
Beni koruyan seni sevmiş olmanın emniyeti. Bilmiyorum ki, başka türlüsünü. Bildiğim tek şey başka türlüsünü bilmek istemeyişim. Adına doğmuş olan varlığım ne bilsin başka türlüsünü. Yeniden başlamanın iklimini… Bak yine sesin, bir kuyudan su çeker gibi… Oysa bana bir yuva gibi. Çok eski ama bana her gün yeni…
“Güzelsen güzelsin yok mu benzerin
Ah bu şarkıların gözü kör olsun”
Güzelsem, seninle güzelim. Yok ki benzerin dediğim gibi. İşittiğim gibi, işitir misin? Dünya yıkılsa yine benim için yaşar mısın?! Ah, sevgilim; kalbimde olmayanın dilimde karşılığı yok bilirsin. Sevdaya ikbali olanın en çok ateşi var. Ergenliğe ermemiş bakire bir kız çocuğu gönlüm. Henüz ebedilik ağacığından tatmamış Havva. Kimse de bunu bilmiyor. Cennetten kovulmak var ucunda sevdayı bilmeyen bunu da bilmiyor.
Öyle ki sevgilim, ne sevdayı ne muştuyu bilmiyorlar.
Ben ise seni biliyorum.
Bundan gayrısını bilmiyorum.
Ve şimdi sana bürünüyorum.