TEFSİR
Giriş Tarihi : 02-12-2022 11:09   Güncelleme : 16-12-2022 12:25

Tefsir Notları: Bakara Suresi -9- Ayetler: 40-44

Hakkı batıl ile örtmeyin ve sizce de bilinirken hakkı gizlemeyin

Tefsir Notları: Bakara Suresi -9- Ayetler: 40-44

40- Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi anın ve ahdime bağlı kalın, ki ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun.

"İsrail" Allah'ın kulu anlamına gelir.

Hz. İbrahim’in (as) torunu Hz. İshak’ın oğlu Hz. Yakup’un lakabı idi. Onun çocukları ve nesli İsrailoğulları adını aldı.

Bakara suresinin 40. ayetten, 121. ayete kadar olan bölümü özellikle İsrailoğulları'na hitap eder. Bazı yerlerde Hıristiyanlara, Arap müşriklerine ve Müslümanlara da hitap etse de asıl muhatap İsrailoğullarıdır.

Bu bölümde, Kuran'ın mesajının daha önceki peygamberlerin getirdiği kitapların mesajıyla, Hz. Muhammed'in (s.a.) görevinin de diğer peygamberlerle aynı olduğu belirtilir.

Bu bölümde öncelikle İsrailoğullarına "İlahi mesajın taşıyıcısı ve temsilcisi olma yani mesajı pratikte uygulayıp, diğer insanları da onu kabule davet etme görevi önce size emanet edilmişti. Fakat siz bu görevi yerine getirmek bir yana, Hidayet'i arkanıza atıp bozulmaya başladınız. Halkınızın geçmişteki tarihi, sizin bugünkü ahlâkî ve dinî çöküşünüz, size karşı canlı bir şahittir. Şimdi Allah aynı mesaj ve aynı görevle birlikte başka bir kulunu gönderdi. Bunda size garip ve yabancı gelecek hiçbir şey yoktur. Bu nedenle Hakk'ı bile bile inkâr etmemelisiniz. Sizin için en hayırlı şey O'nu kabul etmek ve bir zamanlar size emanet edilen görevin aynısını yerine getirmeye çalışanlarla aynı safta olmaktır" deniliyor.

Ve daha sonra İsrailoğulları üzerinden Müslümanlara bir uyarıdır. Müslümanlara bu bölümde Yahudilerin hatalı durumları ve onların dinî ve ahlâkî dejenerasyonları açıkça gözler önüne serilerek İslamoğlu’nun ifadesi ile İsrail oğulları tevhid dininden saparak Yahudileştiler sizde onlar gibi Yahudileşmeyin denilir.

Bu bölüm İsrail oğullarının kendilerine verilen hidayete uymadıklarını ve kendilerine emanet edilen liderlik görevini tam olarak yerine getiremediklerini de gösterir.

Yine bu bölümde İsrailoğullarının samimiyet ve doğruluktan yoksun olan ve önyargı, inatçılık ve nefse tapmaktan kaynaklanan sahte "dindarlık"ları da ortaya konulur.

Bu ayetten önceki ayetlerde bütün insanlık, Allah'tan gelen Hidayet'i kabule davet edilmişlerdi. Bu bölümde ise Hidayet'e tâbi olmamanın ne gibi sonuçlar doğurduğu İsrailoğulları kıssası üzerinden anlatılıyor.

Üstad Mevdudi “İsrailoğulları'nın bir örnek olarak ele alınmasının nedeni İsrailoğullarının insanlık tarihinin son dört bin yılı boyunca dünyadaki bütün milletlere yaşayan bir örnek oluşturmalarıdır” diyor.

Peygamber kıssaları bütün olarak, önceki peygamberlerin ümmetlerinin düştüğü durumlara karşı müminleri de uyarmayı amaçlar.

Bu kıssada da Yahudilerin ahlâkî zayıflılıkları, din hakkındaki yanlış kanaatleri, çarpık düşünce şekilleri ve batıl hayat tarzlarına teker teker değinilirken, diğer taraftan Müslümanların hak yolu açıkça görüp, sapık yollardan sakınmaları için gerçek dinin ne olduğu gözler önüne serilmektedir.

Üstad Mevdudi “Hz. Peygamberimiz (s.a.) ilâhî bir ilhamla Müslümanların bu bölümde anlatılan yollardan teker teker geçeceklerini biliyordu. Bu nedenle, bir hadiste müminlerin Hidayet'ten ayrılıp önceki peygamberlerin ümmetlerinin, yani Hıristiyan ve Yahudilerin sapık yollarına adım adım uyacaklarını bildirmiştir. Ne yazık ki müminler bu uyarıyı göz önünde bulundurmamış ve bozulmaları sırasında aynı yollardan geçmişlerdir” diyor.

Rabbimiz İsrailoğullarına size bağışladığım nimetimi anın ve ahdime bağlı kalın, derken, onları baskıdan, Firavun’a kulluktan kurtarmasını, onların insanlar içinden seçilerek onlara kitap verilmesini hatırlatıyor ve verdikleri sözde durmaları gerektiğini ifade ediyor. Bu sözün gereği o dönemde ve bu dönemde de Kuran’a iman etmeleridir.

41- Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun.

Hitap İsrailoğullarına Rabbimiz İsrailoğullarına diyor ki: Sizin yanınızdakini tasdik eden indirdiğim vahye inanın, Kuran’a inanın. Üstelik bu Kur’an size gelen vahyi inkar etmiyor, size indirilen Tevratı tasdik ediyor öyle ise bu Kuran’a iman edin.

Siz ey İsrailoğulları Kuran’ı inkar ederek kafirlerin, öncüsü olmayın. Ve Allah’ın ayetlerini de az bir pahaya satmayın. Yani ayetlerimi dünya karşılığında takas etmeyin. Ayetlerimi ucuza satmayın. Bunun anlamı şudur. Pahalı pahalı para alın da ayetlerimi pazarlayın manasına değil tabi ki. Dünya karşılığında ahireti satmayın. Ebedi hayatı verip de, geçici hayatı almayın. Allah’ın ayetlerini, Allah’ın hakikatlerini insanlara pazarlayıp ta onunla para kazanmayın. Yani tezgahtarlık yapmayın demektir. Çünkü Allah'ın hidayeti kendi bedeliyle satılacaksa, tüm dünyanın serveti bir araya getirilse bile onun karşısında hiçbir değer ifade etmez.

Ayetin, bu ifadeleri ile özelde İsrailoğullarının genelde tüm insanlara hitap eder. Kim Allah'ın kanunularını, emirlerini bırakıp, Allah’ın ayetleri üzerinden dünyevî kazanç peşine düşüyorsa Allah onları ikaz ediyor.

42- Hakkı batıl ile örtmeyin ve sizce de bilinirken hakkı gizlemeyin.

Bu ayeti anlayabilmek için Arapların genelde okuma-yazma bilmeyen ve eğitimden geçmemiş kişiler oldukları gözönünde bulundurulmalıdır.

Araplar eğitimsizken Yahudilerde eğitim daha yaygındı ve aralarında Arabistan dışında bile tanınan büyük bilginler vardı.

Bu nedenle müşrik Araplar, Yahudilerin bilginleri karşısında saygı ile karışık korku duyuyorlardı.

Özellikle Medineliler, Yahudilerin bilgili oluşundan korkuyorlardı; çünkü, onlarla gece-gündüz ilişki içindeydiler. Bunun sonucu nasıl okuma yazma bilmeyen insanlar, genelde daha çok eğitim görmüş, daha medenî ve dindar komşularından etkilenirse, Araplar da Yahudilerin etkisinde kalmışlardı.

Hz. Peygamber (s.a.), Allah'ın Resulü olduğunu ve kendisine uyulması gerektiğini ilân ettiği sırada Arabistan'ın durumu buydu.

Doğal olarak Araplar bu meselenin çözümünde Yahudilerden yardım istediler ve: "Siz bir Kitab'a sahipsiniz ve bir peygamberin izleyicilerisiniz. Allah'ın Resulü olduğunu iddia eden bu adam hakkında ne dersiniz?" dediler.

Yahudi alimleri bu soruya direkt ve doğru bir cevap veremediler

Çünkü bir çok noktada Peygamberimizle aynı şeyi söylüyorlardı. Allah, ahret, hesap, peygamberlik, putların batıllığı gibi. Ancak Hz. Peygamber'in (s.a.) öğrettiklerini açıkça kabul etmeye hazır değillerdi.

Bu nedenle bu davete karşı gizli bir strateji takip ettiler.

Hz. Peygamber (s.a.), O'na uyanlar ve yeni din hakkında şüphe üstüne şüphe uyandırdılar. Hz. Peygamber (s.a.) ve O'na uyanlar aleyhinde propaganda yapıp yanlış iddialarda bulundular.

Bu nedenle Ayet Yahudileri, Hakk'ı batıla karıştırıp gizlememeleri ve şüpheler yaratarak, saçma iddialarda bulunarak, batılla karıştırarak Hakk'ı saklamamaları konusunda uyarıyor.

Hakkı batılla birbirine bulayıp karıştırıp ta bile bile hakkı gizlemeyin. Çünkü hakkı batıla karıştırırsanız batıl hak olmaz. Ancak Hak, batıl olur ve hak, hak olmaktan çıkar.

İsterse karıştırdığınız batıl, hakka karıştırdığınız batıl çok az olsun. İşte bu şirktir.

Şirk hakla batılın şirketi demektir. Hakla batılı şirket ettiğinizde bunun adına şirk denir. Onun için bir kazan bala bir kaşık pislik dökmek, balın da pislik olması demektir. Artık o yenmez olur. Yiyemezsiniz. Yahu koca bir kazan zaten bal var, pislik ne kadar ki küçücük diyemezsiniz. Artık o yenmez. İşte inançta, hakta batılı karıştırmakta buna benzer.

43- Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle siz de rükû edin.

Namaz ve zekât her zaman vahyî dinlerin temel noktalarından birini oluşturmuştur. Diğer bütün peygamberler gibi İsrailoğulları'na gelen peygamberler de bunları emretmiş, fakat Yahudiler bunları unutmuşlar unutturmuşlardı.

Zekat mali bir infaktır ve yoksulun hakkı olarak taktir edilmiştir. Yoksula verilir ancak verirken Allah’ın hakkı olarak düşünülür Allah verilir gibi yani malın asıl sahibine verir gibi verilir. Zekatın bir özelliği de malı arındırması temizlemesidir. Yahudilerde Zekat verirlerdi. Ancak bir kısmı Harun soyuna bir kısmı da yoksullara verirdi.

Ama daha sonra Namazı ve Zekatı terk etmişlerdi. Zekât vermek yerine faiz almaya başlamışlardı. Allah İsrailoğullarına yeniden namazı hatırlatıyor. Namazı istikamet ile kılın, karşılıksız yardımda bulunun diyor.

Bu ayette emir Yahudilere, yani İsrailoğullarına olduğu için, bu ayette zekat İslam’daki zekat gibi anlaşılmaması gerekir. İslamoğlu buradaki zekatı tamamen karşılıksız yardım manasına çevirmek gerekiyor diyor Çünkü zekat, İslam fıkhının bir kavramıdır.

Peki İsrailoğullarına niye karşılıksız yardımda bulunun deniliyor. Çünkü Yahudiler karşılıklı yardım ediyorlardı. Yahudiler faizle yaşadılar, faiz alarak borç verdiler,  faizi de yardım etmek gibi algıladılar. İşte Allah onların bu hastalığına işaret için milletin kanını emmeyin, karşılıksız yardımda bulunun diyor.

Rüku edenlerle sizde ruku edin, Bu ifadeden Yahudilerin namazlarında da rüku olduğunu anlıyoruz. Yahudilere hitaben rabbimiz o Allah’ın önünde eğilenlerle birlikte siz de eğilin.

Yani İslam cemaatinin içine girin ve onlarla birlikte siz de eğilin çünkü onlar sizin peygamberinizi ve kitabınızı tasdik ediyor, sizde son peygambere ve son vahye iman edin diyor.

44 Siz, insanlara iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa siz kitabı okumaktasınız. Yine de akıllanmayacak mısınız?

Ey toplumun önünde olanlar, başkalarına vaaz ve nasihatte bulunanlar siz yoksa insanlara fazileti, erdemi tavsiye ediyor ama kendinize sıra gelince onu unutuyor musunuz? Üstelik kitabı da okuyup dururken? Yani cahilde değilsiniz kitabı da okuyup duruyorsunuz. Yani doğruyu yanlışı bilmiyor da değilsiniz zaten bilmeseniz başkasında söyleyemezsiniz, başkalarına haktan, hukuktan, adaletten bahsettiğinize göre işinize geldiğinde hakkı hukuku adaleti biliyorsunuz demektir.

Siz hiç kafanızı çalıştırmayacaksınız? Siz kendiniz yaşamadıktan sonra başkasına haktan hukuktan adaletten bahsetseniz ne olur behsetmeseniz ne olur.  Bu halinizle din adına konuşurken, siz dini bir tezgahtar gibi pazarlıyorsunuz, ama yaşamıyorsunuz.

İnsan inandırıcı olması için tutarlı olmalıdır. En büyük tutarlılıkta söz eylem birlikteliğidir. Söz eylem birlikteliği insanın aynı zamanda güvenirliğini gösterir.

Siz yapmakla, söylemek arasını ayırıyorsunuz. Oysaki öncelikle onu sizin yapmanız gerekiyor ey akıl sahipleri.

Ayetlerin hususi olması hükmünün umumi olmasını engellemez. Dolayısı ile bu ayet İsrailoğulları ile birlikte aynı durumda olan Müslümanları da kapsar.

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com