TEFSİR
Giriş Tarihi : 06-01-2023 10:50   Güncelleme : 27-01-2023 21:15

Tefsir Notları: Bakara Suresi -13- Ayetler: 61-65

Bakara Suresinden ayetler.... Kuran'ı anlamak ve yaşamak için, Kuran'ın ahlakı ile ahlaklanmak için... Kuran'la inşa olan bir hayat için....

Tefsir Notları: Bakara Suresi -13- Ayetler: 61-65

61- Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa da) "Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır." demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi: (yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi. 

Bazı Müfessirler bu tavrı İsrailoğullarının köleleşmiş ruhlarına bağlayıp Onların “menn ve selva” gibi seçkinlerin yediği şeylere kendilerini layık görmeyin kölelik dönemlerinde yedikleri basit yiyecekleri istediklerini söylüyor.

Ancak Mevdudi’ye göre bu yaklaşım doğru değil.  Bu ayet şu anlama gelir: "Siz çölde kalmanızın nedeni olan büyük amacı -kalplerinizin temizlenmesi ve dünyanın önderleri olmaya hazırlanmanız- unutuyorsunuz. Bunun yerine arzularınızın tatmini peşinde koşuyorsunuz ve bunları bir müddet olsun terk edemiyorsunuz." 

İsrailoğulları, Allah'ın ayetlerini tanımazlıktan geldiler yani Allah’ın ayetlerini red ettiler…
Onlar vahyi Allah’ın ayetlerini çeşitli şekillerde reddettiler: 
1) Kendi fikir ve isteklerine aykırı olduğunda hiçbir şeyi vahiy olarak kabul etmediler. 
2) Allah'ın emirlerini çiğnediklerini bile bile, utanmazca O'nun emirlerinin aksini yaptılar. 
3) Kendi arzu ve isteklerine uydurmak için vahyin anlamlarını tevil edip değiştirdiler. 

İsrailoğlulları'nın tarihi, kendi peygamberlerini öldürme olayları ile doludur.
İşte kendi kitaplarından, Kitab-ı Mukaddes'ten birkaç örnek:

1) Süleyman Peygamber'in ölümünden sonra İsrailoğulları ikiye bölündü: Merkezi Kudüs'te olan Yahuda Krallığı ve merkezi Samarra'da olan İsrail Krallığı. İki krallık çoğunlukla birbirleriyle savaş halinde olduğu için Yahuda Kralı Asa, Yahuda'ya saldıran İsrail Kralı Baasha'ya karşı Suriye Kralı Ben-Hadad'dan yardım istedi. O zaman Peygamber Hanani "Ezeli ve ebedi olan Allah" yerine Suriye kralına güvendiği için Kral Asa'yı suçladı. Asa, peygamberin bu tavsiyesine o kadar kızdı ki, onu bir hapishaneye kapattı. (II Tarihler, 16: 1-14) 

2) İlyas Peygamber (a.s.) İsrailoğulları'nı Baal'e taptıkları için suçlayıp onlardan bir tek Allah'a ibadet etmelerini istediğinde, İsrailoğulları onun azılı düşmanları oldular. Samarra'nın kralı Ahad onu ölümle tehdit etti. Çünkü putperest karısı onu İlyas Peygamber'e (a.s.) karşı kışkırtıyordu. İlyas Peygamber (a.s.) hayatını kurtarmak için Sina Yarımadasının dağlarına sığındı. Bu korkulu günlerde şöyle dedi: "Ben Alemlerin Rabbi olan Allah'a şikâyetçiyim. Çünkü İsrailoğulları Sen'in ahdini bozdular, Sana kurban kesmeyi terkettiler; peygamberlerini kılıçla doğradılar ve sadece ben kaldım, şimdi de benim canımı almak için peşimde koşuyorlar. (I Krallar 19: 1-10). 

3) Yahuda halkı açıkça putlara tapmaya ve Allah katında kötü olan şeyleri işlemeye başlayınca Zekeriya Peygamber (a.s.) bu kötülüklere karşı çıktı ve: "Neden Allah'ın emirlerini çiğniyorsunuz? Siz Allah'ı bıraktınız, O da sizi bıraktı" dedi. Halk ona karşı çıktı ve kralın emriyle onu kralın sarayında taşladılar. (II Tarihler 24: 20-21) 

4) Samarra'daki İsrail devleti Asurlular tarafından yıkılıp Kudüs'teki Yahudi devleti de tehlikeye düşünce, peygamber Yeremya halkı uyarmaya ve bozulmalarının neden ve sonuçlarını onlara haber vermeye başladı. Ağladı ve şöyle dedi: "Yolunuzu düzeltin; yoksa, Samarra'dan daha büyük bir azapla karşılaşacaksınız." Buna cevap olarak Yahudiler, O'na küfrettiler, onu dövdüler ve hapsettiler. O'nu hainlikle suçladılar ve "Keldaniler hesabına çalışıyorsun" diye bağırdılar. O'nu tutuklayıp zindana kapattılar. Daha sonra onu çamurlara batırıp, açlıktan ölmesi için halatlarla bir yeraltı mahzenine indirdiler. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Yeremya 15: 10, 18: 20-23, 20: 1-18 ve 36-40). 

5) "Ey Kudüs, gönderilen peygamberleri öldüren ve kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs!?" (Matta 23: 37). 

6) Yahya Peygamber (a.s.) Yahuda kralı Herod'un sarayında açıkça işlenen ahlâksızlıkları görünce, bunlara karşı çıktı ve yakalanıp hapsedildi. Daha sonra ona kin besleyen, kralın karısı Herodias tarafından başı kesilmek üzere bir gardiyana teslim edildi. Adam gitti ve hapiste onun başını kesip, başını tabak içinde kralın karısına sundu. Böylece Allah'ın elçisi hiçbir neden yokken öldürülmüş oldu. (Markos 6: 17-29) 

7) Yahudi alimlerinin ve sahiplerinin kötü düzenlemelerinin son kurbanı, onları iki yüzlülükleri ve günahları yüzünden azarlayan ve doğru yola gelmelerini tavsiye eden İsa Mesih'ti. Bu "suç"u nedeniyle O'na bir tuzak kurup öldürmeyi planladılar. O'nun on iki havarisinden biri olan Yahuda'yı (ihanet etmesi için para vererek) satın aldılar ve Hz. İsa'yı (a.s.) yakalamak ve başrahibin evine götürmek üzere, kılıçlar ve sopalarla büyük bir kalabalık gönderdiler. O'nu bağladıktan sonra götürüp Roma valisi Pontius Pilate'ye teslim ettiler. O'na ölüm cezası verdirebilmek için hakkında yalan deliller öne sürdüler. O kadar ileri gittiler ki, Pilate'den festivalde lütuf göstererek bir katil olan Barabbas'ı serbest bırakıp, Hz. İsa'yı (s.a.) çarmıha germelerini istediler. (Matta 27: 22-26) 

Bu ayette, Kur'an İsrailoğulları'nın tarihindeki en utanç verici bölüme değinir ve onların Allah'ın lânet ve gazabını hakettiklerini bildirir. Onlar, aralarından kanuna ve ahlâka en aykırı kişileri seçmişler, onları önder ve başkan yapmışlar, en iyi insanları ise ya zindana, ya da darağacına göndermişlerdir.

62- Şüphesiz iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiî'ler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder, salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Ve onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

Bu ayet Yahudilerin iman ve amelleri ne olursa olsun, ebedî kurtuluşun kendi tekellerinde olduğu konusundaki yanlış zanlarını ortadan kaldırıyor..
İsrail oğulları, kendilerinin Allah'la özel bir ilişkileri olduğunu, inançları ne olursa olsun sadece İsrailoğulları'ndan olmaları nedeniyle doğruca Cennet'e gideceklerini ve diğer insanların Cehennem'e gideceklerini sanıyorlardı. 
Bu ayet bu yanlış inançlarını ortadan kaldırılıyor. 

Allah, ebedî kurtuluşun, kişinin bir gruba mensup olmasına dayanmadığını, bilâkis kişinin imanına ve iyi amellerine bağlı olduğunu bildiriyor. 

Allame Tabatabi bu ayetin tefsirinde “Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler gibi isimler ve bu isimlerle nitelendirilme, Allah katında ödül almayı gerektirici ve azaba karşı güvencede olmayı sağlayıcı unsurlar değildirler. Yani meselenin özü, Yahudiler ve Hıristiyanların, "Yahudi yahut Hıristiyan olmayan kesin olarak cennete girmeyecek." (Bakara, 111) dedikleri gibi değildir. Meselenin özü, saygınlık ve mutluluğun sebebi, Allah'a ve ahirete gerçekten inanmak ve buna bağlı olarak iyi işler yapmaktır.” 

“Yüce Allah, Peygamberinin (as) ashabı ve onunla birlikte iman edenlerle ilgili olarak, haklarında zikredilen onca yücelik, üstünlük ve fazilete rağmen, şöyle buyuruyor: "Allah, onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir ödül vaat etmiştir." (Fetih, 29) Dikkat edilirse burada yüce Allah "onlardan" ifadesini kullanmıştır. Bunların dışında, kendisine Allah'ın ayetleri sunulan başkası hakkında da şöyle buyuruyor: "Dileseydik elbette onu o ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü." (A'râf, 176)”

Sabiler Kur’an da üç yerde geçer, sebee, döndü manasına gelir. Bunların Yahudilikten ayrılan bir mezhebin mensupları olduğu ve muvahhit oldukları da söyleniyor. Bugün dünya üzerinde 20.000 kişiye  yaklaşık sabi olduğu sanılıyor. 
İmam Rıza’nın şöyle dediği rivayet edilir: "Sabiiler, ne Mecusi, ne Yahudi, ne Hıristiyan, ne de Müslümandırlar. Onlar yıldızlara ve gökcisimlerine taparlar." 

Sabiilerin üç tane farz namazları vardır:

Birincisi; güneş doğarken kılınır ve sekiz rekâttır.

İkincisi; güneşin göğü yarılamasından sonra kılınır ve beş rekâttır. Her rekâtında üç secde vardır. Biri gündüzün ikinci saatinde, biri de gündüzün dokuzuncu saatinde olmak üzere iki de nafile namaz kılarlar.

Üçüncüsü; gecenin üçüncü saatinde kılınır. Temizlenerek ve abdest alarak namaz kılarlar. Cenabet oldukları zaman gusül alırlar.

63- Sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın: umulur ki sakınırsınız." 

"Ve üstünüze dağı kaldırmıştık" Ayetin orijinalinde geçen ‘tûr’ kelimesi, dağ demektir. Nitekim yüce Allah bir başka ayette bunun yerine yine dağ anlamında olan "cebel" kelimesini kullanmıştır: "Hani dağı yerinden kopararak üstlerine bir gölge gibi kaldırmıştık." (A'râf, 171)

Bu olay Kuran'ın muhtelif yerlerinde, çeşitli şekillerde anlatılır. 
Üstad Mevdudi Günümüzde bu olayın ayrıntılarına vakıf olma şansımız yok ancak genel anlamıyla bu olayın şu şekilde cereyan ettiği anlaşılıyor: 
Allah Tealâ ile İsrailoğulları dağın eteğinde ahid yaparlarken, korkunç bir manzara meydana gelmiş ve dağ adeta İsrailoğulları'nın tepesine çökecek gibi görünmüştür diyor. 

Ali Bulaç ve Muhammed Esed’de bu olay için benzer şeyler söylüyor…
Ancak Allame Tabatabai “Bu şekilde bir yorum, temelde mucizeleri ve olağanüstü gelişmeleri inkâr esasına dayanır ki, bizim için mucizelerin varlığı bir gerçektir.

Ayetin başında, "sağlam bir söz almak"tan bahsediliyor, sonunda kendilerine verileni kuvvetle tutmaları ve içindekileri sürekli hatırlamaları emrediliyor, bu ikisinin arasında da üstlerine dağın kaldırılmasından bahsediliyor.

Dağın, başlarının üstüne kaldırılmasından maksat, ilâhî gücün büyüklüğünü göstermektir. Yoksa onları zorlamak ve güç kullanarak kendilerine verileni uygulamalarını sağlamak değildir. Öyle olursa onlardan "söz alma"nın bir anlamı kalmazdı.

Yani dağın kalkışına şahit oldular ancak dağın kalkışı Tevrat’ın dediği gibi onları tehdit için değildi” diyor.

Zaten İsrailoğulları bu olaya kadar daha birçok mucizeye tanıklık etmişlerdi.

Talmud'da şöyle anlatılır: "O Kutsal Varlık, Sina Dağı'nı büyük bir tekne gibi onların üstüne kaldırdı ve: "Tevrat'ı kabul ederseniz iyi olur, yoksa burası mezarınız olur" dedi. (Shab, 88) 

Bu nokta da bu ayette ifade edilen gerçek şu: Allah İsrail oğullarından artık vahyine uyacaklarına dair bir ahit alıyor. Bu ahitte dağın kaldırılışı ayrı bir ayettir ancak buradaki asıl vurgu vahye uyacaklarına dair ahit alınmasıdır.
Bu ayetin Müslüman muhataplarına da söylediği gerçekte şudur;

Ey Ümmet i Muhammed, İsrail oğullarından bu ahdi aldık Tevratta, Kuran’da da sizden aldık. Sizden de Allah’ın gönderdiği vahye uyacağınıza dair ahit aldık. Bakın Ahdine uymayanların akıbeti ne olmuşsa, sizin de akıbetiniz o olacaktır.

Allah resulü şöyle buyuruyor: 
“İnsanlar içinde en kötü kimse Kuran-ı Kerim’i okuyup onun hiçbir yasağından çekinmeyen fasık kimsedir.”
64-Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı (lutuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten kayba uğrayanlardan olurdunuz. 

İsrail oğulları her zaman olduğu gibi yine yüz çevirdiler yine sözlerinde durmadılar, Allah’ın rahmetinin genişliğini anlamak için İsrailoğulları kıssasını okumak yeterlidir bence. Allah’ın bu kadar açık ayetlerine, mucizelerine tanık olan tanık olmaktan öte yaşayan bir topluluğun sürekli sözlerinden dönmelerine hata yapmalarına karşılık Allah’ın hala onları bağışlaması Allah’ın rahmetinin büyüklüğünün en açık göstergesidir.

65- Andolsun, sizden Cumartesi (günü) haddi aşanları elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik. 

Sebt kelime manası ile işin bitişini eşyanın yaratılışının tamamlanmasını ifade eder. (Tekvin 2: 2-3) Cumartesi günü çalışma yasağı İsrailoğullarına mahsus olarak konulmuş bir yasaktı. 

Cumartesi günü, yemek pişirmek, gıda toplamak, ekip biçmek, ateş yakmak, yük taşımak bu yasaklar içerisindedir. (Çıkış,16:23-24)
İsrailoğulları'ndan sürekli bir ahid ve "Benimle sizin aranızda nesiller boyu sürecek bir işaret" olmak üzere Sebt'e (Cumartesi) uymaları istenmişti. "Altı gün iş yapılabilir; fakat yedinci gün Rabb'a mahsustur ve Sebt günüdür. Kim Sebt günü iş yaparsa, mutlaka öldürülecektir." (Çıkış 31: 12-17) 

Fakat İsrailoğulları dinî ve ahlâkî yönden bozulunca bu yasağı açıkça işlemeye ve Cumartesi günü iş yapmaya başladılar. Servet biriktirmeye aşırı tutkusu olan İsrailoğulları altı gün çalışacak yedinci gün tanrıya ibadet edeceklerdi. Ancak İsrailoğulları çalışma ve servet biriktirme tutkusunu yenemediler. 

Ve bu yasağı çiğnediler. Bu yasağı çiğnerken de iğrenç bir formül geliştirdiler. Allah’a karşı hile yaptılar. Önceleri balıkçı köylerinde Cuma gününden ağ atıyor Pazar günü balıkları topluyorlardı sonraları açıktan Cumartesi çalışmaya başladılar.. 

Bu olay ayrıntılı bir şekilde A'raf Suresi'nde (163-166) ele alınıyor. 
"Aşağılık maymunlar olunuz" ifadesinin mahiyeti hakkında görüş ayrılıkları vardır. Bazıları onların fiziksel olarak maymuna çevrildikleri görüşündedirler; bazıları ise onların o zamandan itibaren maymun gibi davranmaya başladıklarını söylerler. 

Mücahit fiziken değişim olmadığı görüşündedir. 

Üstad Mevdudi ise “Kuran'ın ifadesi, bunun fiziksel bir değişme olduğuna işaret ediyor. Bence onların mevcutları maymuna çevrilmiş, azabın en şiddetlisini çekmeleri için zihinleri insan olarak bırakılmıştır. Diyor.

Allah resulünden rivayet edilen bir hadise göre fiziki olarak Maymun oldular ancak maymuna çevrilenler çok yaşamadılar kısa bir süre sonra vefat ettiler nesilleri devam etmedi. 

Mustafa İslamoğlu ayeti ‘maymundan beter olun’ diye çeviriyor.

İslamoğlu ayetin tefsirinde “ ‘Aşağılık maymunlar olun’ ayetin kelime manası böyle. Ancak maymunlar hayvanlar kendi içlerinde yüksek ve aşağılık, yüksek ve alçak diye tasnife tabi tutulamazlar. Onun için burada ki ibareyi bendeniz maymunlardan beter olun şeklinde çevrilmesinin daha doğru olduğuna inanıyorum. Peki niçin onlara böyle buyrulmuştur? Çünkü onlar maymunlaşmışlardır. Onların maymunlaşmaları fiziki idi diyenler, İsrail oğlu kaynaklarından da delil getirirler. Ancak Resul Allah’tan bu konuda herhangi bir delil gelmemiştir.” Diyor.

Ali Bulaç her iki görüşünde doğru olabileceğini maymunlaşma ister fiziki ister ahlaki olsun her iki şekilde de ibretlik bir olaydır diyor.
 

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com