ANALİZ
Giriş Tarihi : 24-11-2022 00:01   Güncelleme : 03-12-2022 09:25

Mehmet Yavuz Ay Yazdı: Âdil Yargılanma Hakkı ve Yargı Bağımsızlığı

Mehmet Yavuz Ay Yazdı: Âdil Yargılanma Hakkı ve Yargı Bağımsızlığı

İnsan hakları, ilk insandan bu yana güncelliğini yitirmeyen kadim bir kavramdır…

Birey/ toplum /devlet ilişkilerine dek her alanda karşımıza çıkan temel bir gündem maddesidir.

Modern ulus devletlerin, organize yapıya, ardından kontrolsüz güç merkezine dönüşmesi, insan ve toplum üzerinde günbegün artan hak ihlâllerini doğurmuştur.

Zayıf bireyler hak ve adalet ararken, gücü elinde tutanların umurunda bile olmamıştır.

Hak ihlâlleri, insanın insana yaptığı kötülükler olarak son derece trajiktir. Trajedi büyük bir yıkımı getirip dayatır. İNSAN İNSANDAN AYRIŞMIŞTIR. İnsan buharlaşmış, yerini, “ezen-ezilen”, “zalim-mazlum”, “güden-güdülen”, “sömüren-sömürülen”, “hakları çiğneyen-hakları çiğnenen” almıştır.

Devlet aygıtını dolayısıyla şiddet kullanma hakkını elde etmiş kurum ve kişilerin sınırlandırılması mümkün olmadığında, “Adil Yargılanma Hakkı” da büyük yaralar almaktadır.

Adalet yara alırken, haklar gasp edilirken, haklarını arama cesaretini gösterenler kötülenmekte, düşman hatta hain ilan edilebilmektedir.

Yöneten /yönetilenler arasındaki görüş ayrılığı; güvensizliği, düşmanlığı, kardeş kavgasını, enerji kaybını getirmektedir.

Hukuk devleti normlarının istisnasız uygulanamadığı ülkelerde kurumlar arası güç mücadelesi de ayrı bir karmaşa doğurmaktadır. Çoğunlukla kuvvetler arası mücadelenin kaybedeni yargı olmaktadır.

Kuvvetler ayrılığı resmen kabul edilse de yasama ve yürütme erki “yargının bağımsızlığını” fiilen ihlâl etmekte bir sakınca görmemektedir.

Âdil Yargılanma Hakkı”; “hakkaniyete uygun yargılanma”, “doğru yargılanma” şeklinde de ifade edilebilir.

Âdil yargılanma; kişinin, kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkeme tarafından makul bir süre içinde, açık ve hakkaniyete uygun yargılanmayı talep etme hakkıdır. Adil yargılanma hakkı, ilk derece mahkemelerinden istinaf ve temyiz aşamaları dahil tüm süreçleri içine alır.

Devletlerin iç hukukuna yansıyan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, BM Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) gibi Türkiye’nin de dahil olduğu belgelerde, “Âdil Yargılanma Hakkı” büyük öneme sahiptir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne taraf olan Türkiye, sözleşmeyi iç hukukunun bir parçası haline getirmiştir. Söz konusu sözleşme ile, adil yargılanma hakkı kapsamında kayıt altına alınan hususlar şunlardır:

1. Yasayla kurulan bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı

2. Mahkemeye ulaşım hakkı

3.Yargılamaya etkin katılım ve duruşmalarda hazır bulunma hakkı

4. Davanın açık görülmesi

5. Hükmün duruşmada tarafların huzurunda verilmesi

6. Yargılamanın makul süre içinde olması hakkı

7.  Hukukî belirlilik

 8. Masumiyet karinesi

 9. Kişinin kendini bizzat ya da avukatı kanalıyla savunma hakkı

10. Ücretsiz tercüman hakkı

11. Tanık sorgulama hakkı

AİHS’ne aykırılıkları inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), âdil yargılanma hakkının dar yorumlanmasına karşı çıkmıştır. Dolaylı insan haklarının da âdil yargılanma hakkının kapsamına girdiğini belirtmiştir.

Darbecilerin yaptırdığı 1982 Anayasa’sında: “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak, iddia ve savunma ile âdil yargılanma hakkına sahiptir.” (Anayasa madde 36)

Ayrıca, Anayasanın 37. maddesi “doğal hakim ilkesi”ni, 38. Madde” masumiyet karinesi”ni, 138. madde ve diğerleri mahkemenin bağımsızlığı ve bunun sağlanması için gereken teminâtı düzenler. 

Sanılanın aksine, hak ve hukuk ihlâlleri yalnız yazılı kuralların çiğnenmesinden kaynaklanmıyor. Âdil yargılanma hakkı başta olmak üzere hakların teminât altına alınamamasının en temel nedeni, İSLAMOFOBİNİN MERKEZ ÜLKESİNİN TÜRKİYE OLMASIDIR.

Yargıya güven, hâkimlerin sahip olması gereken vasıflara bağlıdır: 

“Hâkim; hakîm (bilge), fehîm (anlayışlı), müstakîm (dürüst), emîn (güvenilir), mekîn (itibarlı) ve metîn (sağlam) olmalıdır.”    (Mecelle madde 1792)

“Hâkimin dört vazifesi vardır: Nezaketle dinlemek, akıllıca düşünmek, dikkatle konuşmak ve tarafsızca karar vermektir. “ (Sokrates)

Adalet çiğnenirse insan kaybolur, vicdan susar, umutlar söner, dünya yangın yerine döner.

Adalet hayatımıza dokunursa ışıklarını saçacak karanlıkları boğacak güneş doğacaktır…

Peygamberler, yüzlerce düşünür, aydın, yönetici, sanatçı, yazar, hukuk/ siyaset adamı, “Adalet” üzerine söz söyleme ihtiyacı hissetmişlerdir:

Adalet mülkün temelidir.  (Hz. Ömer)

Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir.  (W. S. Landor)

“Sevginin kurduğu devleti, “adalet” devam ettirir.” (Farabi)

Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir.” (Mahatma Gandhi)

“Suçlunun beraat ettiği yerde yargıç hüküm giyer.” (Anonim)

“Kılıcın yapamadığını adalet yapar.”    (Kanuni Sultan Süleyman)

“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. (William Watson)

“Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman iyidir. “    (Mahatma Ghandi)

“Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.” “Sırplar bizim öğretmenimiz değiller. (Aliya İzzetbegoviç)

Müslüman olsun olmasın herkese âdil davranın, Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi birer insandır. (Hz. Ali)

Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene nafile ibadet etmekten daha hayırlıdır. (Hz. Muhammed)

Adâlet güzeldir, lâkin âmirlerde daha güzeldir. (Hz. Muhammed)

Zayıfın, hakkını kolaylıkla alamadığı bir millet şerefli olamaz. (Hz. Muhammed)

Bir tarafı dinlemeden karar veren doğru karar verse de; adaletsizlik etmiş olur.  (Hz. Ali)

“Resulüm! hüküm verirsen, aralarında adâletle hüküm ver. Şüphesiz Allah, adâletli davrananları sever.” (Maide, 5/42).

“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla ne de güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi iştendir,herşeyigörendir.”(Nisa,4/58).

 

Türkiye tarihi; darbeler, sıkıyönetimler, olağanüstü haller, bağımsız ve tarafsız olmayan güdümlü mahkemeler, siyasallaşmış yargı, toplum mühendisliğine soyunmuş yasama ve yürütmenin jakoben uygulamalar tarihidir.

Bir ihtilâl (devrim) çocuğu olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları, toplum mühendisliği uygulamalarını gerçekleştirme adına, maalesef yasama ve yürütme faaliyetlerinin, yargı istismarı örnekleriyle doludur: İstiklâl Mahkemeleri, 11 Eylül 1920’de, “Firarîler Hakkında Kanun”la, gittikçe büyüyen asker kaçakları sorununu çözmek amacıyla kurulur. 11 Şubat 1921’e kadar göreve devam ederler…

24 Temmuz 1921’de Konya, Kastamonu, Samsun ve Yozgat’ta da İstiklâl Mahkemeleri kurulur…

5 Ağustos 1921’de M. Kemal Paşa’nın Başkumandanlığa getirilmesi üzerine, İstiklâl Mahkemeleri doğrudan Başkumandan M. Kemal Paşa’ya bağlanır. 14 Ocak 1922 tarihli meclis gizli oturumunda Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, geniş yetkilerle donatılan bu mahkemelere karşı çıkarak, hukukun üstünlüğünü ön plâna taşıyan  bir konuşma yapar : “Olağanüstü önlem almak için İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. Fakat bir zaman oldu ki, hükümet bütün icraatı İstiklâl Mahkemeleri’ne verir bir şekilde, bize bir kanun kabul ettirdi. Artık İstiklâl Mahkemeleri’nin el uzatmadığı, el koymadığı şey kalmadı ve bütün hükümetin icraatını eline aldı ve Meclis adına hükümler verdi. (…) Her şeye hüküm vermek yetkisini ortadan kaldırmak, üzerimize farzdır.” (TBMM Zabıt Ceridesi,C.2  s. 614-615 )

İkinci Grup üyelerinden Sinop mebusu Hakkı Hami (Ulukan) Bey de konuyla ilgili olarak görüşlerini dile getirir: “(…) “Yoksa Efendiler!  Emin olunuz İstiklâl Mahkemeleriyle, Hıyanet Kanunuyla, adam asmakla biz gayemize vasıl olacaksak emin olunuz ki bu, hayaldir. Efendiler, bendeniz eminim ve katiyen kaniim ki bugün pek masum olarak asılan vardır. (…) Efendiler, Hayat çok yüksektir… İstiklâl Mahkemelerine de ve hiçbir kimseye de adam asmak selahiyyetini vermeyiniz. İdam cezası tavuk öldürmek değildir, bunlar tavuk değildir, hayat çok yüksektir”. (TBBM Zabıt Ceridesi, C. Z., C. 2, s. 618 )

4 Mart 1925 tarihinde 578 sayılı Takrir-i Sükûn Kanunu Meclis tarafından kabul edilir. Kanun, geçici ve olağanüstü yargı organları olarak yeniden İstiklâl Mahkemeleri’ni getiriyordu.

Devrimlerin egemen kılınmasını kolaylaştıracak, “Tek Adam” düzenine geçiş için hükümete geniş yetkiler ve takdir hakları veren, meşruiyeti tartışmalı, hukuk devleti normlarını, temel hak ve özgürlükleri, özellikle basın özgürlüğünü ayaklar altına alan kanun; bu güdümlü mahkemenin salladığı iki tarafı keskin kılıç darbeleriyle hayatı teslim alacaktı. 

Söz konusu kanunla; hükümet, gericiliği, ayaklanmayı teşvik eden, memleketin sosyal düzenini, huzur ve sükûnunu bozan kuruluşları ve yayınları, Cumhurbaşkanının onayını aldıktan sonra idari bir kararla yasaklayabilecektir. (Cumhuriyetin Tarihi, Celalettin Vatandaş, Pınar Yayınları, İstanbul, 2019, 14. Baskı)

Takrir-i Sükûn Kanunu, sadece muhalefet partilerinin tasfiyesi için kullanılmaz. Muhalif basını kontrol ve tasfiye için araç olarak kullanılır.

Takrir-i Sükûn Kanunu yürürlüğe girer girmez, 3 Mayıs 1925 tarihinde 1846 sayılı kararname ile ”Havali-i Şarkiye’de İdare-i Örfiye Mıntıkasında Tatbik Edecek Sansür Talimatnamesi” uygulamaya konur. Bütün gazete ve dergiler sansüre tabî tutulur. Bakanlar Kurulu kararıyla gazete ve dergilerin kapatılmasına başlanır. Öncelikle hükümeti eleştiren gazete ve dergilerden İstanbul kaynaklı Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, İstiklâl, Tok Söz, Orak Çekiç, Aydınlık ve Sebülürreşad kapatılır.

Bu kapatmaları; Millet Resimli Hafta Presssede  Soir (İstanbul), Yoldaş (Bursa)Sada-yı Hak (İzmir)Doğru Öz (Mersin)Kahkaha (Trabzon)İstikbâl (Trabzon)Sayha (Adana) gazetelerinin kapatılması izler.

Takip eden günlerde Hüseyin Cahit (Yalçın)’in Tanin’i Ahmet Emin Yalman’ın Vatan’ı da kapatılır.

İstiklâl Mahkemeleri Yargılamalarının bilançosu vehameti daha net anlatmaktadır:

Şark İstiklâl Mahkemesi’nde Yargılanan: 5010 İdam : 420

Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde Yargılanan: 2436 İdam : 240

İstanbul İstiklâl Mahkemesi’nde idam karar çıkmamış. Basın ve muhalefeti sindirme işlevi görmüştür.

Yargı Bağımsızlığı

İnsanların onuru, düşünce, inanç, eleştiri, fikir beyanı gibi temel haklarının gözardı edildiği, çiğnenebildiği ülkemizde YARGI BAĞIMSIZLIĞI çok büyük önem arz etmektedir.

 Yasama ve yürütme organlarının, yargıyı: darbelerin altyapısının, hukuksuzluğun kuralsızlığın egemen kılınmasının, adaletten uzaklaşmanın, hesap vermemenin dayanağı haline getirmesi, ülkemizin temellerini derinden sarsmaktadır.

“Avrupa Birliği 29.05.2019 Türkiye Raporu”nda şu değerlendirmeler yapılmıştır:

“Çok sayıda hâkim ve savcı rıza ve talepleri dışında yer değiştirmeye maruz kalmıştır.

Yargının yürütmeden bağımsız olmasının sağlanması veya Hâkimler ve Savcılar kurulunun bağımsızlığının arttırılması amacıyla yasal güvencelerin yeniden tesis edilmesine yönelik hiçbir tedbir alınmamıştır.

Paralel bir sistem oluşturma riski taşıyan, sulh ceza hâkimliği kurumuna ilişkin herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.” 

Devam eden davalara ilişkin yürütme ve yasama temsilcileri tarafından kamuoyuna yapılan açıklamalar, yargıya açık ya da zımnî biçimde talimat verme yargı bağımsızlığı önündeki engellerden biridir. Örneklenirse:

 İzmir Diriliş Kilisesi Rahibi ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson’un 35 yıl hapsi istenirken 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasının ardından tahliye edilmesi ve ABD’ye dönmesi..

Almanya’da yaşayan Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in 4 yıl dan 18 yıla kadar hapisle yargılanırken, 1 yıl tutukluluğun ardından tahliye edilmesi… (Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Raporu)

Darbe Anayasaları, kanun devleti inşa etmekte fakat ortak kabul gören toplumsal sözleşme niteliğine sahip olamamaktadır. Hukuk devleti normları üzerine bir sistem inşasının yolu; darbe ve muhtıralar, sıkıyönetimler, olağanüstü haller ile kesilmektedir. Siyasî çekişmeler, duyguların tatmini için yasal ama meşru olmayan düzmece ve güdümlü mahkemeler kurulmaktadır.

Osmanlı darbecilerinin sadrazam, vezir, şeyhülislâm kellesi alma alışkanlığı, Cumhuriyet darbecilerine 27 Mayıs 1960 darbesinde düzmece ve güdümlü bir mahkeme kurarak başbakan ve bakanları asmak için ilham vermiş olmalı…

Askerî vesayet sisteminin egemenlik alanını daha da genişletme operasyonu, 1961 Anayasası’nda Millî Güvenlik Kurulu (MGK) ve Askerî Yargıtay’ın ihdasını sağlamıştır.

12 Mart 1971 Muhtırası, ordu içinde çizgi dışı cunta hareketinin tasfiyesi ve hükümet değişikliği ile sonuçlanır. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Ulucanlar Cezaevinde idam edildiler.

Ulucanlar Cezaevi’nde İdam Edilenler

4. İskilipli Atıf Hoca (3 Şubat 1926),

5. Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca (3 Şubat 1926),

6. Maliye Nazırı Cavid Bey (26 Ağustos 1926),

7. Dr. Nazım Bey (26 Ağustos 1926),

8. Milletvekili Hilmi Bey (26 Ağustos 1926),

9. Nail Bey (26 Ağustos 1926),

10. Eski Ankara Valisi Abdulkadir Bey (1 Eylül 1926),

11. Süvari Binbaşı Fethi Gürcan (27 Haziran 1964)

12. Albay Talat Aydemir (5 Temmuz 1964)

13. Necdet Adalı (8 Ekim 1980)

14. Mustafa Pehlivanoğlu (8 Ekim 1980)

15. Erdal Eren (13 Aralık 1980)

16. Fikri Arıkan (27 Mart 1982)

17. Ednan Kavaklı (Adli suçlu- 13 Haziran 1982)

18. Ali Bülent Orkan (13 Ağustos 1982)

Ulucanlar Cezaevi’nde Hapis Yatanlar

 Necip Fazıl, Ahmet Arif, Osman Yüksel Serdengeçti, Bülent Ecevit, Osman Bölükbaşı, Hüseyin Cahit Yalçın, Cüneyt Arcayürek, Mahmut Alınak, Fakir Baykurt, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Yılmaz Güney, Nazım HikmetYaşar Kemal, Yavuz Öbekci, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Metin TokerMuhsin Yazıcıoğlu, Mustafa İslamoğlu, Leyla Zana, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Zekeriye Sertel, Ahmet Emin Yalman, Kurtul Altuğ, Adnan Cemgil, Muzaffer İlhan Erdost

1982 Anayasası (7 Kasım 1982) asker egemenliğini o denli koyulaştırmıştır ki geniş kitlelerin kişilik haklarının, inanç, örgütlenme ve kamuda görünür olma özgürlüğünün üzerinden silindir gibi geçmiştir. Askerî vesayet sistemi için yeni dokunulmazlık alanları ihdas edilmiştir: Yüksek Askerî ŞuraYÖK, DGM ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi.

 “YAŞ’ta alınan kararları Danıştay bozuyor diye Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ kurulmuştur.

Orgenerallerin mutlak saltanatı için 1982 Anayasası 125. madde ile “Yüksek Askerî Şura kararları yargı denetimi dışında” tutulmuştur. Söz konusu madde 12 Eylül 2010 referandumu ile kaldırılabildi.

28 Şubat 1997 Darbesi öncesinde ordu içinde Batı Çalışma Grubu (BÇG) kurulmuştur. BÇG, ülkede neredeyse fişlenmedik insan bırakmamıştır. Bu darbe döneminde Başbakan Erbakan’a imzalatılan “Kriz Yönetmeliği” ile Millî Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri fiilî Başbakan olmuştur. Başbakanlık Takip Kurulu, bürokratik bütün kademeleri MGK Genel Sekreterliği adına takipten sorumlu olmuştur.

Her kademeden yargı mensupları, darbeci cuntanın çağrısı ile generallerden brifing almaya gitmiştir.  

1984-2010 yılları arasında hukuk dışı yöntemlerle binlerce subay/astsubay Yüksek Askerî Şura (YAŞ) kararlarıyla ordudan uzaklaştırılmıştır.

AK Parti’nin erken iktidar yılları, askerî vesayet sisteminin tehdit ve baskıları altında oldukça sancılı geçmiştir: YAŞ kararları, kamuda ve üniversitelerde başörtüsü yasağı, başörtülü eşi olan cumhurbaşkanı adayı, laiklik karşıtlığının odağı olduğu gerekçesiyle AK Parti’ye kapatılma davası açılması, generallerin organize ettiği cumhuriyet mitingleri gibi…

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi Sonrası Olağanüstü Hal (OHAL) İlânı ve Uygulamalar

27.01.2017 tarih ve 685 sayılı KHK ile Olağanüstü Hal İşlemleri Komisyonu kurulmuştur. Doğrudan Kanun Hükmünde Kararname (KHK)ler ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmektedir.

“OHAL Komisyon üyelerini atayan siyasî ve idarî makam sahipleri, bizzat ihraç ve kapatma kararları vermiştir. OHAL Komisyonunun, tedbir ve tasarruflarının hukukiliğini sorgulayacağı makamlar tarafından atanıyor olması bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinin baştan göz ardı edildiği” eleştirilerine neden olmuştur.   

Tarafsızlık

Yargının tarafsızlığı; davayı etkileyecek bir önyargının olmaması, mahkeme ya da mahkeme üyelerinin tarafların lehinde /aleyhinde bir çıkar ilişkisinde bulunmaması, duygusal tarafgirlik taşımaması demektir. 

Subjektif tarafsızlık, mahkeme üyesi hâkimin birey sıfatıyla, kişisel tarafsızlığıdır. AİHM fiilî peşin hüküm kanıtı aramaktadır.

Objektif tarafsızlık, kurum olarak mahkemenin bıraktığı izlenim, mahkemenin hak arayanlara güven veren, tarafsız bir görünüme sahip olması, tarafsızlık tedbirlerinin makul her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak nitelikte olmasıdır.

Mahkeme hakkı, hak aramak için mahkeme önüne gidebilme imkânının gerçekten, fiilen, ve etkili bir biçimde mevcut olmasını gerektirir.

Belli kesimleri hedef alan nefret söylemi, kadın cinayetleri, iş kazaları/işçi ölümleri, insan kaçırmalar ve kaybetmeler, kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı gibi hak ihlâlleri devam etmektedir.

Uzun yıllara yayılan, gerçek suçluların yargılanamadığı, mahkeme kararlarının kamuoyunu tatmin etmediği davalar da adalete gölge düşürmektedir:

Şırnak’ın Uludere ilçesi Roboski köyünün 28 Aralık 2011’de, savaş uçakları tarafından bombalanması… 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 2014 Soma Maden Faciası gibi...

Düşünce suçlularını yargılarken ceza mahkemelerinin ön yargılı yaklaşımları, en ağır cezaları verme istekleri, devletin haklı olduğu ön kabulü ile yapılan yargılamaları….

Basit cinsel saldırı davalarında hapis ve para cezalarının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması

1992-1996 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetler,

Kızıltepe JİTEM, Şırnak GÖRÜMLÜ, Ankara JİTEM davaları

Gazeteci yargılamaları: Şahin Alpay, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak

18 Şubat 2020 Gezi Parkı olayları ve Osman Kavala davası. Tutuklandıktan 15 ay sonra hakkında iddianame hazırlanması

Zirve Yayınevi davasının 12 yıl sonra bitmesi.

Avukatların mesleklerini engellemelerle karşılaşmadan icra edebilme özgürlüğü

OHAL sırasında 667 sayılı KHK ile getirilen ve sonradan yasalaştırılan Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’a kalıcı olarak dâhil edilen çok sayıda düzenlemeler...

Olumlu Adımlar

Olağanüstü Hal İlânı (OHAL) ile yeniden yapılandırma yolunda birtakım olumlu adımlar atılmaya, askerî vesayet sistemine neşter vurulmaya başlanmıştır:

Kuvvet Komutanlıklarının Millî Savunma Bakanlığına bağlanması.

MGK’nın yapısının değiştirilmesi.

Yüksek Askeri Şura yapısının değiştirilmesi.

Askeri liselerin kapatılması.

Darbecilerin yuvası haline gelen harp akademilerinin kapatılması.

Millî Savunma Üniversitesi kurularak harp okullarının buraya bağlanması.  

Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının İçişleri Bakanlığı’na bağlanması.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay’ın kaldırılması.

Adil Yargılanma Hakkının Sağlanmasına Yönelik Çözüm Önerileri

1. İlkokuldan itibaren yargı bilinci, adâlet, âdil yargılanma, mahkeme hakkı, fikir beyanı, mahkemeye erişim gibi konularda kredisi yüksek ders programları oluşturulması,

2.Hukuk normlarının istisnasız herkese uygulanacağı anlayışını getirecek eğitim ve öğretim programlarının geliştirilmesi,

3.Yargı erkinin siyasal amaçlara alet edilmesini engelleyecek yasalar yapılması,

4. Temel hak ve özgürlüklerin oylama konusu olamayacağının kamuoyuna anlatılması,

5. Hâkim/savcı alma uygulamalarının objektif kıstaslara bağlanması

6. Yargıya güveni arttırmak için sosyal medyayı etkin kullanma çalışmaları

7. Halk eğitim merkezlerinde geniş kitlelere “hak arama bilinci” eğitimlerinin verilmesi

8. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirecek siyasî, idarî, malî adımların atılması. Özlük hakları, tayin-terfiî, görev yerleri şeffaf ve özerk bir sisteme kavuşturulması.

9. Yargı Yürütme ve Yasama kuvvetleri arasında etkili ahlakî kurallar koyma çalışmaları

10. Yargıyı, bütün tarafların güvendiği bir yapıya kavuşturma çabaları

 

 “Adâleti” hatırlatmak, hayata geçirilmesini istemek, insana iyi gelecektir…

 (Türkiye'de Adil Yargılanma Hakkı ve Hak İhlalleri - Dilan Mızrak - 04/03/2020.)

hertaraf.com

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com