ANALİZ
Giriş Tarihi : 27-07-2023 22:39   Güncelleme : 09-08-2023 22:15

Kur'an yakma eylemleri ırkçılığın yükselişini gösteriyor..

Kur'an yakma eylemleri ırkçılığın yükselişini gösteriyor..

Bu saldırılar, İslam düşmanlığının, ırkçılığın ve ayrımcılığın Avrupa'da ulaştığı kaygı verici seviyenin bir göstergesi olarak Müslümanların kutsal değerlerine karşı yapılan nefret suçlarıdır.

İsveç'te şubat ayında Irak asıllı Salwan Momika, Irak'ın Stockholm Büyükelçiliğinin önünde ve Afrika kökenli Chris Makoundout, Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliğinin önünde Kur'an-ı Kerim yakmak istemiş, polis güvenlik gerekçesiyle bu provokasyonlara izin vermemişti.

Momika ve Makoundout, polisin kararını mahkemeye taşımıştı.

İsveç İdare Mahkemesi ise "güvenlik riski endişelerinin" gösteri yapma hakkını sınırlamak için yeterli olmadığını savunarak, polisin kararını 4 Nisan'da iptal etmişti. Bunun üzerine Stockholm polisi, kararı, Yüksek Mahkeme'ye taşımıştı.

Yüksek Mahkeme, İdare Mahkemesinin bu kararını onaylayarak polisin "Kur'an-ı Kerim yakma yasağını" 12 Haziran'da kaldırmıştı.

28 Haziran'da Kurban Bayramı'nın ilk gününde Irak asıllı Salwan Momika tarafından Kur'an-ı Kerim yakıldı. Momika'nın bu eylemi başta İran ve Türkiye olmak üzere İslam dünyasının büyük tepkisiyle karşılandı.

İslam dünyasının tepkisine rağmen son günlerde Kur'an yakma girişimleri Danimarka'da da devam etti.

Irkçılık sorunu

Bu olaylar, İslam'a ve Müslümanlara karşı nefret ve saygısızlık içeren provokasyonlardır. Kutsal kitapları yakmak, ifade özgürlüğü kapsamında değildir. Bu eylemler, uluslararası hukuk ve insan haklarına aykırıdır.

Bu olayların İsveç ve Danimarka gibi demokratik ülkelerde yaşanmış olması, çok üzücüdür. Bu ülkelerin hükümetleri, bu eylemleri yapanları yargılamalı ve cezalandırmalıdır. Ayrıca, bu eylemleri önlemek için etkili tedbirler almalıdır.

Kur'an yakma eylemleri tabii ki Müslüman ülkelerin ve toplumların tepkisini haklı olarak çekmiştir. Ancak, tepkilerin de şiddet içermemesi ve karşı tarafın istediği gibi aşırıya kaçmaması gerekir. Tepkiler, barışçıl ve uygar bir şekilde dile getirilmelidir.

Bu olaylar, dünyada artan ırkçılık ve aşırıcılık sorununa işaret etmektedir. Bu sorunla mücadele etmek için, dinler arası diyalog ve işbirliği geliştirilmelidir. Farklı din ve inançlara saygı ve hoşgörü gösterilmelidir. Birleşmiş Milletler'in bu konuda aldığı kararlar desteklenmelidir.

İfade özgürlüğü nereye kadar?

İsveç ve Danimarka, ifade ve düşünce özgürlüğünü demokrasinin temel bir ilkesi olarak kabul eden ülkelerdir. Bu ülkelerde, insanlar fikir ve görüşlerini sansür veya yasal yaptırım korkusu olmaksızın ifade edebilirler. Bu hak, bilgi ve fikirleri her türlü araçla arama, erişme ve yayma hakkını da içerir.

Ancak, ifade ve düşünce özgürlüğü de sınırsız değildir. Bu özgürlük, başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı duymak, kamu düzeni ve güvenliğini korumak, milli güvenlik ve toplumsal barışı sağlamak gibi amaçlarla kısıtlanabilir.

İsveç ve Danimarka'da Kur'an yakma eylemleri, ifade ve düşünce özgürlüğünün sınırlarını zorlayan provokatif eylemlerdir. Bu eylemler, milyonlarca Müslümanın inancına ve değerlerine saygısızlık ve saldırı niteliğindedir ve nefret söylemi olarak kabul edilebilir.

Nefret söylemi, ifade özgürlüğünün kötüye kullanılmasıdır ve insan haklarına aykırıdır.

İsveç ve Danimarka hükümetleri, Kur'an yakma eylemlerinden hoşnut olmadıklarını belirtmişlerdir. Ancak, bu eylemleri yapanları yargılamak veya engellemek konusunda yetersiz kalmışlardır. Bu durum, bu ülkelerdeki ifade özgürlüğü anlayışının, başka din ve kültürlerin hassasiyetlerine karşı duyarsız olduğunu göstermektedir. Bu durum, bu ülkelerin insan haklarına olan bağlılıklarını da sorgulatmaktadır.

Nasıl adımlar atılmalı?

Bu saldırılar, İslam düşmanlığının, ırkçılığın ve ayrımcılığın Avrupa'da ulaştığı kaygı verici seviyenin bir göstergesi olarak Müslümanların kutsal değerlerine karşı yapılan nefret suçlarıdır. Bu eylemler ayrıca diyalog, hoşgörü ve ortak yaşam değerlerini zedelemektedir.

Bu saldırıların devam etmesinin ve geri adım atılmamasının nedeni, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerdeki ifade özgürlüğü anlayışının, bu tür eylemleri yasal olarak korumasıdır. Dediğin gibi ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Bu özgürlük, başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı duymak, kamu düzeni ve güvenliğini korumak, milli güvenlik ve toplumsal barışı sağlamak gibi amaçlarla kısıtlanabilir. Bu kısıtlamaların yasal, orantılı ve gerekli olması gerekir.

Bundan sonra ne olacağı, bu ülkelerin hükümetlerinin bu saldırılara karşı nasıl bir tavır sergileyeceğine bağlıdır. Eğer bu saldırıları yapanları yargılamak veya engellemek için etkili tedbirler alınırsa, bu saldırıların önüne geçilebilir. Eğer bu saldırıları önemsemeyip ifade özgürlüğü adı altında izin verilirse, olaylar artarak devam edebilir.

Müslüman ülkeler ve toplumlar, bu saldırılara karşı ortak bir tavır almalı ve uluslararası kuruluşlarda seslerini duyurmalıdır. Bu saldırıların insan haklarına aykırı olduğu vurgulanmalıdır. Farklı din ve inançlara saygı ve hoşgörü gösterilmelidir. Ortak değerler ve çıkarlar üzerinde durulmalıdır. Dinleri kötüye kullanarak ayrıştırmaya çalışanlara fırsat verilmemelidir.

(Murtaza Kerimi/iqna)

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com