ANALİZ
Giriş Tarihi : 26-11-2022 09:28

Kübra Par yazdı: Her öğretmen kutsal mıdır?

Kübra Par yazdı: Her öğretmen kutsal mıdır?

Kübra Par Haber Türk'te  "Her öğretmen kutsal mıdır?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte oyazı: 

Biliyorum başlıktaki bu cümle bazılarınızı rahatsız edecek ama öğretmenlere dönük abartılı bir romantizm içeren kutsallaştırmayı açıkçası biraz yersiz buluyorum.

İşini hakkıyla yapan öğretmen kutsaldır ama öğretmenlerin tamamı işini hakkıyla yapıyor mu?

Kendi eğitim hayatınıza dönüp bakın… Size ilham veren, ufkunuzu açan, her dersini ilgiyle dinlediğiniz, çok sevdiğiniz öğretmenleriniz olduğu kadar, anlatma ve öğretme yeteneğinden yoksun, kendini geliştirmeyen, psikolojik veya fiziki şiddete meyilli, sizi derslerden soğutan öğretmenleriniz de olmadı mı?

Bırakın ilköğretim ve liseyi ben üniversite hayatımda bile dersinden hiçbir şey anlamadığımız akademisyenler gördüm. Kendisi iyi bir araştırmacı olsa bile anlatım becerisi o kadar kötü hocalarımız vardı ki… Gelip elindeki kitabın bir bölümünü sesli olarak okuyup gidenler mi dersiniz, daldan dala atlayıp konuyu çorba edenler mi…

Bu gerçeği hepimiz bildiğimiz halde konuya bir tabuymuş gibi yaklaşıyoruz.

Dün özellikle muhalefet kanallarında öğretmenlik meslek yasası ve başöğretmen olabilmek için sınav yapılması bolca eleştirildi.

Yasayla ilgili pek çok uzman ve sendikanın haklı eleştirileri var. Tasarı hazırlanırken katılımcı bir yöntem benimsenmemesi, özel okullarda çalışanlara ve sözleşmeli öğretmenlere yönelik düzenleme içermemesi, uzman öğretmenlik için 10 yıl, başöğretmenlik için 20 yıl hizmet şartı koşulması en yaygın itirazlar arasında…


Gerçekten de genç bir öğretmenin 20-30 yıllık bir meslektaşından daha çalışkan, daha başarılı olmaması için bir neden yoktur.

Buna karşılık 3 basamaklı ve sınava dayalı sistem hakkıyla uygulanırsa yerinde ve faydalı olur.

Sonuçta öğretmenlerin kendini geliştirmeye teşvik edilmesi, performansının denetlenmesi, kötülerin ayıklanması çocuklarımızın iyi yetişmesi adına gerekli değil midir?

“Öğretmenlere sınav yapmayı durduracağız, atanamayan öğretmen kalmayacak” diyor muhalefet. Bu popülizm kulağa güzel geliyor ama ya işin nitelik ve yetenek kısmı ne olacak?

Bu iktidar eğitim politikalarında harika işler çıkardı demiyorum kesinlikle ama düzeltmenin yolu her diploma alanı öğretmen yapmaktan mı geçiyor?

Açık konuşalım, bugün baş öğretmenimiz Atatürk döneminde yetişen öğretmenlerin kalitesinin bile gerisine düşmedik mi?

Yıllar içinde üniversitelerin sayısı aşırı derecede arttı, öğretmenlik bölümlerinin de puanı düştü. Daha iyi bölümleri kazanamayan üniversite adayları, devlet garantili bir iş olarak gördükleri öğretmenliklere yöneldi. O öğretmenlerin yetiştirdiği çocuklar da daha doğru düzgün Türkçe bile öğrenemeden mezun olmaya başladı.

Elbette sınavla öğrenci alan, çok başarılı okullarımız var. Fakat genel manada bir vasatlaşma yok mu?

Özel okullarla devlet okulları arasındaki eğitim kalitesi farkı giderek derinleşmiyor mu?

Şimdi diyeceksiniz ki öğretmenlerimiz açlık sınırının altında yaşıyorken, geçim derdi çekiyorken nasıl iyi eğitim versinler?


Doğru, onlar mutsuz olursa performansları da düşer.

Aslında izlenmesi gereken yol belli.

Öğretmenliği kazanılması zor ama prestijli ve geliri yüksek bir meslek grubuna dönüştürmeliyiz.

Önümüzde bunun örneği de var.

Türkiye’nin yıllarca TIP alanındaki başarısının, çok iyi doktorlara sahip olmasının temelinde TIP bölümlerinin yüksek puanla en kalifiye öğrencileri alması, 6+4 yıllık uzun ve ciddi bir eğitim vermesi ve sonunda da yüksek bir gelir kazanmalarını sağlaması yatıyordu.

Doktor olmak zordu, herkes olamazdı ama çok prestijliydi.

Şimdi bu sistemde ciddi gerilemeler var. Fazla sayıda TIP bölümü açıldı. TUS sınavı standartları bozuldu. Doktorların geliri düştü. Uzun nöbet saatleri ile köle gibi çalıştırılıyorlar. Emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Işıltısını yitiren bir mesleğe dönüşüyor.

Ama bir zamanlar böyle değildi.

Nüfus arttıkça kitlesel ihtiyaçlar artıyor. “Bu kadar çok öğretmen açığı varken sadece yüksek puanla alınması mümkün değil” diyebilirsiniz.

Ama sonuçta devletlerin öncelikleri vardır.

Nasıl ki yerli savunma sanayiinde ciddi bir ivme kat etmemiz devletin perspektifini değiştirmesiyle olduysa aynı başarıyı eğitimde de yakalayabiliriz.

Bütçeden eğitime ayrılan payı ciddi biçimde artırıp, öğretmen maaşlarını şu anki seviyesinin en az iki katına çıkarıp, öğretmenliği cazip hale getirirsek, eş zamanlı olarak üniversite sınavında öğretmenlik baraj puanını yükseltip en başarılı öğrencileri bu bölümlere yönlendirirsek, birikim kadar anlatım ve öğretim yeteneklerini ölçen sınavlarla öğretmen seçersek, sadece kendi branşlarında gelişmelerini değil genel kültür seviyelerini artırmalarını teşvik edersek, çıkarılan meslek kanununu da eleştirileri dikkate alarak revize edersek, çok değil 15-20 yıl sonra Türkiye’de bambaşka bir tablo ortaya çıkar.

Elbette işin müfredat ve sınav sistemi gibi boyutlarını da dünya standartlarında bir bakış açısıyla yenilemek suretiyle…

Aksi halde milyonlarca öğretmen atansa da ne eğitim sistemimiz düzelir ne de öğretmenliğin prestiji artar.

İşini hakkıyla yapan tüm öğretmenlerimize saygı ve minnetle...

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com