MAKALE
Giriş Tarihi : 05-04-2023 09:29   Güncelleme : 11-04-2023 09:45

Ali Bulaç Yazdı: Oruç çeşitleri ve oruç keffareti...

Ali Bulaç Yazdı: Oruç çeşitleri ve oruç keffareti...

Yukarıda üç tür oruç (farz, vacip ve sünnet/nafile) olduğunu söylemiştik. Şimdi bunlara kısaca bakalım :

A) Farz oruç: Ramazan, kaza ve keffaret orucu.

Keffaret, başlanmış Ramazan orucunu geçerli bir sebep olmaksızın, kasten bozan kişinin bir ceza olmak üzere tutmak zorunda olduğu oruçtur. Dört ayrı şekli vardır:

1) Hata sonucu bir mü’mini öldüren kişi, bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak ve ailesine diyet ödemek durumundadır. Buna gücü yetmeyen iki ay peşpeşe oruç tutmak zorundadır: (Daha geniş bilgi için bkz. 4/Nisa, 92. ayetin açıklaması).

2) Yemin keffareti orucu. Yeminini bozan kişi 10 yoksulu doyurmak ya da giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak zorundadır. Buna gücü yetmeyenler üç gün oruç tutar: (Daha geniş bilgi için bkz. 5/Maide, 89. ayetin açıklaması).

3) İhramlıyken avlananın keffaret orucu: İhramlıyken avlananın, öldürdüğü hayvanın bir benzerini ödemesi ve yoksulları doyurması veya dengi oruç tutması: (Daha geniş bilgi için bkz. 5/Maide, 95. ayetin açıklaması).

4) Zıhar keffareti orucu: Eşini annesinin sırtına benzeten kişinin, eşiyle birleşmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması, kesintisiz iki ay oruç tutması veya 60 yoksulu doyurması: (Daha geniş bilgi için bkz. 58/Mücadile, 4. ayetin açıklaması).

B) Vacip oruç: Adak orucu, bozulan nafile orucun kazası, adak i’tikafı orucu ve oruca yemin orucu.

C) Sünnet ve nafile oruçlar: Günlere göre tutulan oruçlar:

1) Pazartesi ve perşembe günü tutulan oruçlar: “Ameller, yüce Allah’a pazartesi ve perşembe günü sunulur. Ben amelimin oruçlu olduğum halde sunulmasını isterim“ (Ebu Davud, savm, 60; Tirmizi, Savm, 44);

2) Aşure orucu (Muharrem’in 10. günü). Muharrem ayının onuncu gününü, bir gün öncesi ve bir gün sonrasıyla oruçlu geçirmek sünnettir. Cahiliye döneminde de bu oruç tutulurdu. Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra Aşure orucu sünnet olarak kaldı. Peygamber Efendimiz (s.a.), Medine’ye gelince, Yahudiler, Hz. Musa’nın bu günde oruç tuttuğunu söyleyince, “Ben Musa’ya sizden daha yakınım“ buyurmuş ve Aşure günü oruç tutulmasını emretmiştir. (Buhari, Siyam, 69; İbn Mace, Siyam, 41).

3) Dolunay günleri/Eyyam-ı Bid (13, 14 ve 15. günler). “Her ayda üç gün oruç tuttuğun zaman 13, 14 ve 15. günlerde tut“ (Buhari, Savm, 56; Müslim, Siyam, 181).

4) Arefe günü orucu. Hacda olmayanların Kurban Bayramının bir gün öncesi Zilhicce’nin dokuzuncu (arefe) günü tutulan mendup oruç (Müslim, Siyam, 196-197).

5) Berat günü orucu: Şaban ayının yarısına denk gelen oruç: “Şaban ayının yarısı gelince, gecesini namazla (kıyam ederek), gündüzünü oruçla geçirin“ (İbn Mace, İkametu’s-Salat, 191). Ayrıca bkz. 44/Duha, 1-3. ayetlerin açıklaması.

6) Günaşırı oruç (Savm-ı Davud): Gücü olanların Hz. Davut (a.s) gibi günaşırı oruç tutmaları: “En üstün oruç, Davut (a.s.)un tuttuğu oruçtur. Davut, bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.“ İbn Ömer’in “-Ben bundan üstününü tutarım“ demesi üzerine Allah’ın Rasulü (s.a): “-Bundan üstünü yoktur“ buyurmuştur“ (Müslim, Siyam, 192; Nesai, Siyam, 76; İbn Mace, Siyam, 43).

D) Aylara göre tutulan oruçlar:

1) Şevval orucu: Şevval ayının altıncı gününde tutulan oruç: “Kim Ramazan orucunu tutar ve Şevval ayından altı gün de eklerse, bütün bir yıl oruç tutmuş gibi olur“ (Müslim, Siyam, 204; Ebu Davut, Savm, 58).

2) Haram aylar orucu. Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarında perşembe, cuma ve cumartesi günleri tutulan mendup oruçlar.

3) Zilhicce orucu. Zilhicce ayının ilk dokuz gününde tutulan mendup oruç: Hz. Hafsa şöyle der: “Allah’ın Rasulü (s.a.), dört şeyi hiç terketmemiştir: Zilhicce’den dokuz gün orucu; Aşure günü orucu; her aydan üç gün; ayın ilk pazartesi ile perşembe günü tuttuğu oruç“ (Ebu Davut, Savm, 61; Nesai, Siyam, 83).

Oruç keffareti

Kefaret, fıkhi bir kavram olarak, mükellefin bir kuralı ihlal etmesi durumunda üzerine terettüb eden cezadır. Fıkıh kitapları, geçerli bir mazeret olmaksızın, kişinin oruçlu iken bilerek bir şeyler yemesi, su içmesi veya cinsel ilişkiye girmesi durumunda ceza olarak bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak, peşpeşe 60 gün (iki ay) oruç tutmak veya 60 yoksulu doyurmak gerektiğine hükmetmektedirler.

Fakat Kur’an’da yer almayan bu cezanın sahih Sünnet’te güvenilir bir dayanağı var mı? Buna yakından bakmaya çalışalım.

Söz konusu hükmü kendisine dayandırdıkları hadis şöyle: Ebu Hüreyre’den:

Resulullaha (s.a.) bir adam geldi ve:

“-Ey Allah’ın Resulü, mahvoldum” dedi. Peygamberimiz

“-Seni mahveden şey nedir?” diye sorunca:

“-Oruçlu iken eşimle ilişkide bulundum” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a) ile aralarında şu konuşma geçti:

“-Azat edecek bir köle bulabilir misin?”

“-Hayır!”

“-Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?”

“-Hayır!”

“-Altmış fakiri doyurabilir misin?”

“-Hayır!”

“-Öyleyse otur!”

Biz bu halde üzere beklerken, Resulullah’a içinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.

“-Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı. Adam

“-Benim! Buradayım!” deyince, Resulullah:

“-Şu sepeti al, fakirlere sadaka olarak dağıt” dedi. Adam

“-Benden fakirine mi? Allah’a yemin ederim ki, Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden daha fakiri yoktur” cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah güldü ve

“-Öyleyse bunu ailene yedir!” buyurdu. (Buhari, Savm:29, 31; Müslim, Sıyâm:81; Muvatta, Sıyâm:28; Ebû Dâvud, Savm:37; Tirmizî, Savm:28.)

X

Fakat Seleme b. Sahr el-Beyâdî’den gelen başka bir rivayet hayli ilgi çekicidir. Seleme der ki:

“-Başkalarıyla kıyaslanamayacak şekilde cinsel ilişkiye düşkündüm. Ramazan ayı girince, gece bir şey olur da hanımımla ilişkiye girmaktan korktum; Ramazan boyu devam edecek bir zıhârda bulundum. Karım bana hizmet ederken bedeninden açılan bir yeri görününce dayanamayıp onunla ilişkiye girdim.

Sabah olunca gidip yakınlarıma durumu haber verip “-Benimle Rasûlullah’a gelin, durumu ona anlatayım’ dedim.

“-Gelmeyiz! Hakkımızda âyet inmesinden korkarız, Rasûlullah bir şey söyler de bunun utancıyla yaşamak zorunda kalırız, sen git, anlat!’ dediler.  Rasûlullah’a kendim gidip durumu anlattım, bana:

“-Böyle mi yaptın ey Seleme?’ buyurdular, ‘evet, öyle yaptım! Ancak Allah’ın emrine razıyım, bana onun emrini uygula!’ dedim. Rasûlullah (s.a.):

 “-Bir köle âzad et!’ buyurdu. Boynumu göstererek, ‘bundan başka bir varlığım yok ki!’ dedim.

“-Öyleyse peş peşe iki ay oruç tut!’ buyurdu. Ben:

 “-Zaten başıma ne geldiyse oruç yüzünden geldi Ya Rasûlallah!’ dedim.

 “-Öyleyse, altmış yoksula bir miktar kuru hurma dağıt’ buyurdu.

“-Vallahi ben ve karım aç olarak geceyi geçirdik’ deyince:

“-Benî Zureyk’in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar hurmayı sana versin, sen altmış yoksulu yedir. Kalanı da ailenle ye!’ buyurdu. Akrabalarıma gidip onlara:

“-Sizde zorluk ve çözümsüzlük, Rasûlullah’ta ise genişlik ve çözüm buldum. Rasûlullah sadakanızdan bana verilmesini emretti, dedim.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 37.)

Bu rivayet ile diğeri arasında istifham teşkil eden konu şudur: Resulüllah (s.a.)’ın, sahabeye iki ay (60 gün) oruç cezası vermesinin sebebi, Ramazan günü gündüz eşiyle birleşip orucu bozması mı, yoksa  zıharı bozup eşiyle birleşmesi mi?

Ebu Hureyre’den gelen rivayete bakılırsa, cezanın sebebi orucun bozulmasıdır, Seleme bin Serh’ten gelen aktarım ise, sebebin zıharın buzulması olduğu anlaşılıyor. Konuyla ilgili Mücadile suresinde yer alan ayetler (58/2-4) şöyle:

Sizden kadınlarına “zıhar”da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır. Kadınlarına “zıhar”da bulunanlar, sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yaptıklarınızı haber alandır. Ancak buna (imkân) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah’a ve O’nun Resûlü’ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azap vardır.

Sûrenin üç ayeti adına “zıhar” denen kadim bir Arap âdetini ele almakta, yeni bir düzenlemeye tabi tutmaktadır. “Zıhar”ın sözlük manası  “iki elbise birbirine uyup, birini diğeri üzerine giymek, yardım etmek” demektir. İslam öncesi Araplarda bir boşama yolu olarak kullanılırdı. Kaynaklar ayetlerin inişine sebep teşkil eden olayın Havle binti Sa’lebe’yi kocasının zıhar yoluyla boşamaya kalkışması üzerine indiğini naklederler:

Havle binti Sa’lebe, Medineli olup Hazrec kabilesine mensuptur. Hicretten sonra Resûlullah (s.a.)’a biat etti. Amcasının oğlu Evs İbn-i Sâmit el-Ensâri ile evlendi. Rebî’ adında bir çocukları oldu. Evs İbni Sâmit, Ubâde İbni Sâmit’in kardeşidir. Bedir ve Uhud’dan başka birçok gazvede bulunmuştur. Havle binti Sa’lebe hassas bir kadındı. Yaşlılığında kocası ile arasında bir olay yaşandı, kocası onu geleneğe uygun olarak “Sen bana annemin sırtı gibisin” deyip boşamak istedi.  Bir müddet sonra pişman olup onunla birlikte olmak istediğini söyledi. Fakat Havle reddedip kocasına Hz. Peygamber’e gidip sormasını istedi: “Ben bunu Resûlullah’tan sormaya utanırım. Git sen danış” deyince kendisi gitti, durumunu anlattı, Hz. Aişe de duruma muttali oldu.

“-Yâ Resûlallah! Bildiğiniz gibi kocam Evs çocuklarımın babası, amcamın oğlu. Yaşlılıktan dolayı biraz geçimsiz ve dengesiz bir halde çok ağır bir kelime konuştu. “Sen bana anamın sırtı gibisin, dedi. Boşamadan söz açmadı ama bu şekilde söyledi” diye halini arzetti. Resûlullah (s.a):

 

“-Bana göre sen ona haramsın, bu konuda bana başka bir şey emredilmedi” dedi. Kadın tekrar tekrar durumun arzetti, aynı cevabı alınca şu cümlelerle dua ve yalvarmaya başladı:

 

“Fakirliğimi, çaresizliğimi Allah’a arz ediyorum. Şikâyetim O’nadır. Yâ Rabbi! Halimi sen biliyorsun. Elçinin diline bir vahiy indir.”

Kaynaklar bu olay üzerine vahiy indiğini kaydeder. Efendimiz gelen vahyi şöyle duyurdu:

“-Ya Havle! Allah senin ve onun hakkında âyet indirdi.” buyurdu. İnen ayetleri okudu.

Yüce Allah, eski geleneğin yanlış bir zandan ibaret olduğunu, böyle sözlerle kadının, kocasının anası olamayacağını bildirdi. Ancak böyle bir söz söyleyene de kölelerin ve fakirlerin lehine olmak üzere bir ceza koydu. Hz. Peygamber (s.a) inen ayetleri okuduktan sonra kadına şöyle buyurdu:

 

“-Kocana söyle, bir köle azat etsin.” Havle:

“-Hangi köleyi Ya Resûlallah! Allah’a yemin ederim ki onun azat edecek bir şeyi yok” dedi.  Efendimiz:

“-O zaman peşpeşe iki ay oruç tutsun.” Havle:

“-Vallahi o çok yaşlıdır. Buna da gücü yetmez” dedi. Efendimiz:

“-O halde altmış yoksulu doyursun.” buyurdu. Havle:

“-Ya Resûlallah! Onda bu imkân da yok” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“-Biz sana bir ağacın verdiği kadar, bir sepet hurma vereceğiz” buyurdu. Havle binti Sa’lebe de:

“-Ben de o kadar hurma ilâve edeceğim ve dağıtacağım” dedi. Efendimiz Havle’nin bu sözünden memnun oldu ve:

“-Git ona ver dağıtsın. Amcaoğlunun, kocanın iyiliği için çalış” buyurdu. (Daha geniş bilgi için bkz. Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Tefsir, VI, 585-590.)

Mezhep müçtehitlerinin zıharla ilgili bir cezayı, bilerek Ramazan orucunu bozanlara nasıl oluyor da teşmil ettikleri araştırılmaya değer bir konudur. Ebu Hureyre’den gelen rivayetin, zıhar ayeti ve ilgili hadise uyarlanmış olması muhtemeldir ama muhakkık fakihler neden bu iki suçun cezasını tek bir cezaya indirmişlerdir?

Kur’an-ı Kerim’de orucunu kasten bozana ilişkin peşpeşe iki ay (60 gün) ve 1 gün kaza şeklinde bir ceza yer almamaktadır. Hatta aksine bir rivayete göre kasten orucunu bozan için Resülullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Ramazan günü bir özür ve hastalık olmaksızın oruç tutmayan kişi, hayatı boyunca oruç tutsa, tutmadığı bir günü telafi edemez.” (Tirmizî, Savm, 27.) Bu durumda hastalık veya seferilik hariç orucunu bozanın yapması gereken şey bir daha yapmamak üzere tövbe edip yüce Allah’tan bağışlanma dilemesidir.

Bu konuyu ele alan Musa Carullah, bozulan oruca kefaret değil kaza gerektiğini söyler: (Musa Carullah Bigi, Uzun Günlerde Oruç, Sadeleştiren: Yusuf Uralgiray, Ankara, 1975, s. 221.) Süleyman Ateş de, konuyla ilgili hükmün bir “rivayetin yanlış değerlendirilmesinden kaynaklandığını” söyler. İşin doğrusu kasten orucunu bozan için ne Kur’ân’da, ne de sağlam hadislerde 60 gün kefaret, bir gün de kaza olmak üzere 61 gün oruç tutma cezası yoktur ve Peygamber kimseye böyle bir emir vermemiş, kimseyi bununla yükümlü kılmamıştır. 60 gün ceza zıhar suçuyla ilgilidir. (Rivayetlerin kritiği için bkz. Fatih Orum, Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti, Kitap ve Hikmet Dergisi, Sayı: 2, s. 18-23.)

Farklı Bakış

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com